0

              Trenin geliş vakti yaklaştığında Zakazik tren istasyonuna koşan ilk sigara satıcısı Cahşa olurdu. Onun harçlığını çıkardığı bir yerdi bu istasyon. Tecrübeli küçük gözleriyle müşteri kapmak için eşsiz bir enerji sarf ederek peron üzerinde bir o yana bir bu yana koşardı. Cahşa’ya mesleği sorulsaydı, belki de mesleğine çirkin bir küfür sallardı. Çünkü o, insanların birçoğu gibi hayata kızmış ve şansına küsmüştü. Ona seçme özgürlüğü verilseydi, belki de bir zenginin şoförü olmayı tercih eder, efendi gibi giyinir, beylerin yediklerinden yerdi. Yaz ve kış mevsimlerinde seçkin yerlerde efendisine eşlik ederdi. Bu rüya, onun geçim mücadelesi verirken küçük bir tesellisiydi. Bununla birlikte onun bu işi seçmesinin özel ve gizli nedenleri vardı. Gurr gibi olabilmeyi temenni ediyordu. Bir zenginin şoförü olan Gurr, bir memurun hizmetçisi olan Nebeviyye isimli genç kızla yolda görüşüp, onunla kendine güvenli bir şekilde ve cesurca konuşuyordu. Zaten bir keresinde sevinçle ellerini ovuşturarak ona:’’Yakında yüzükle geleceğim ‘’dediğini duymuştu. Kız da nazlanarak gülümsemiş ve düzeltiyormuş gibi başörtüsünün ucunu kaldırmıştı. Aslında bu hareketiyle Nebeviyye, zeytinyağıyla parlatılmış simsiyah saçlarını göstermek istemişti.

            Bu durumu gören Cahşa’nın yüreği yanmış ve kendisine çok acı veren bir kıskançlık duygusuna kapılmıştı. Nebeviyye’nin siyah gözleri Cahşa’ya acı ve rahatsızlık veriyordu. Cahşa onu yakında takip ediyor, gidiş gelişinde onun yakınından geçiyordu. Hatta bir gün kızla bir yerde yalnız kaldıklarında onun kulağına Gurr’un dediği gibi’’yakında yüzükle geleceğim’’sözünü tekrarlamıştı. Fakat Nebeviyye kafasını çevirip, kaşlarını çatmış ve onu aşağılayan tavırla ‘’Sen önce kendine güzel bir ayakkabı al ‘’demişti. Bunun üzerine Cahşa, deve tabanına benzeyen çarpık bacaklarına, kirli elbisesine ve tozlu şapkasına bakmış ve ‘’Bedbahtlığım ve talihsizliğimin sebebi işte bu’’ demişti. Gurr’u ve işini kıskanıyor, o işi arzuluyordu. Umutları onun işini engellemiyor ve hayallerini gerçekleştirebilme ümidini yitirmeden işine devam ediyordu. O akşam da tablası elinde Zakazik istasyonuna, yolcuları beklemeye gitti. Ufuk istikametine baktığında bir duman bulutu gibi uzaktan gelen treni gördü. Tren yaklaştıkça kompartımanları daha belirginleşti ve istasyonun peronunda duruncaya kadar gürültüsü devam etti. Cahşa, trenin sıralı kompartımanlarına doğru koştu. O sırada kompartımanların kapısında silahlı muhafızlar olduğunu dehşetle gördü. Trendekiler şaşkın ve üzgün bakışlarla kafalarını pencerelerden sarkıtarak ona baktılar. İstasyonda bulunanlar kendi aralarında ‘’Bunlar düşmanlarının eline düşen sayısız İtalyan esirleri ve şimdi de esir kampına götürülüyorlar’’diyordu.

            Cahşa, şaşkın bir şekilde bakıp, gözlerini onların solgun yüzleri üzerinde gezdirdi. Sonra onu bir sıkıntı bastı. Fakirlik ve sefalet içinde olan o solgun yüzleri, kendi sigaralarıyla doyurmaya asla gücü yetmeyeceğini anladı. Esirlerin onun sigara tablasına aç gözlerle baktıklarını gördü. Adamlara kızgınca ve küçümsemeyle baktı. Onlara sırtını dönerek geldiği yere yöneldi. Fakat o sırada Frenk aksanıyla Arapça olarak ‘’sigara’’diye bağıran bir ses duydu.

            Cahşa ona şaşkın ve kuşkulu bir şekilde baktı, sonra başparmağını işaret parmağına sürterek para anlamına gelen işareti yaptı. Asker anlayarak başıyla işaret etti ve temkinli bir şekilde yaklaşarak, elinin uzattığında Cahşa’ya uzanamayacağı bir mesafede durdu. Ceketini sakince çıkardı ve elinde sallayarak ‘’işte benim param bu’’dedi.

            Cahşa şaşkınlıkla istek arası bir duyguyla sarı düğmeli, kül rengi ceketi süzdü, kalbi çarptı. Ama o, öyle saf ve aptal değildi. İtalyan askeri avlama konusunda içinden geçenleri gizledi.

            Sakince, bir paket sigara gösterdi ve ceketi almak için elini uzattı. Asker alnını kırıştırdı ve ona:

           -Ceket için bir paket mi? On tane ver.

           Cahşa şaşırıp geriye çekildi. Arzularına hakim oldu. Neredeyse yolunu değiştirecekti. Asker arkasından seslendi:

         -Sana uygun sayıda ver… Dokuz ya da sekiz…

         Genç inatla kafasını salladı. Asker ona:

        -Öyleyse yedi olsun.

          Cahşa ilkinde yaptığı gibi kafasını salladı. Gitmeye kararlı olduğu anlaşılınca asker altı taneye kanat etti. Sonra beşe indi.

            Cahşa üzgün olduğunu ifade etmek anlamına elini salladı ve banklara dönerek oturdu. Çılgına dönen asker ona seslendi:

          -Gel! Dörde de razıyım.

            Cahşa’nın aklı buna da yatmadı. Kabul etmediğini belirtmek için bir sigara yaktı. Sakin bir şekilde tadına vararak sigarasını tüttürmeye başladı.

            Asker bu duruma çok sinirlendi, hayatta sigaralara sahip olmaktan başka amacı yok gibiydi. İsteğini üçe,  ikiye indirdi. Cahşa hâlâ oturuyor, hislerine ve arzularına hakim olmaya çalışıyordu. Asker ikiye indiğinde Cahşa isteği dışında askerin fark ettiği bir hareket yapmış, asker de ceketi eliyle uzatarak’’Getir’’demişti.

            Cahşa, kalkmadan edemedi, ceketi almak üzere trene yaklaştı ve askere iki paket verdi. Sevinçli gözlerle ceketi süzdü ve dudaklarından zafer tebessümü belirdi. Tablasına oturağın üzerine koydu ve ceketi giydi, düğmelerini ilikledi. Ceket üzerine bol gelmişti. Ama Cahşa, buna aldırmadı. Sevinçten ne yapacağını şaşırdı. Tablasını aldı, caka satarak ve sevinçli bir halde peron üzerinde yürümeye başladı. O sırada, sarma başörtüsüyle Nebeviyye’yi gözünde canlandırdı ve mırıldanarak ‘’Keşke  bir görse’ Evet bu günden sonra benden uzak durmayacak ve beni hakir görerek yüzünü çevirmeyecek. Gurr’un da bana karşı övüneceği bir şeyi kalmayacak’’dedi. Fakat Gurr’un sadece bir ceket değil, takım elbise giydiğini hatırladı. Pantolonu nasıl bulabilirdi? Biraz düşündü. Trenin pencerelerinden kafalarını uzatmış esirlere anlamlı anlamlı baktı. Arzuları yeniden kalbinde hareketlendi. Birazcık olsun durulan nefsine hakim olamadı ve trene yönelerek cesaretle:

-Sigara… Sigara, parası olmayanlar için bir pantolona bir paket sigara… Bir pantolona bir paket, diye bağırdı.

            Bu sözleri iki, üç defa tekrarladı. Ama maksadının anlaşılmasından endişe ederek giydiği cekete işaretle sigara kutusunu elinde sallamaya başladı. Bu işareti etkisini gösterdi. O sırada askerlerden biri ceketini çıkartmakta tereddüt etmedi. Cahşa ona doğru koşarak acele etmesini işaret etti ve pantolonunu göstererek istediğinin o olduğunu anlattı. Asker önemli olmadığını belirtmek için omuzlarını salladı ve pantolonunu çıkarttı. Böylece değişim tamamlanmış oldu. Cahşa eliyle sertçe pantolonu kaptı, sevinçten uçacaktı neredeyse. Bir dakikadan daha az bir sürede giyinme işini tamamladı ve tam bir İtalyan askerine benzedi… Acaba bir eksiği var mıydı? Gerçekte üzücü olan bu esirin kafalarına şapka takmalarıydı… Fakat ayaklarında ayakkabıları vardı. Hayatını altüst eden Gurr ile eşit olması için bir ayakkabı bulması kaçınılmazdı. Tablasını kaptığı gibi trene koşarak:

          -Sigara, bir ayakkabıya bir paket… Bir ayakkabıya bir paket… diye bağırdı.

            Başlangıçta yaptığı gibi anlaşabilmek için işaret etmeye başladı. Fakat o, yeni bir müşteri yakalamadan önce trenin kalkış düdüğü çalmış, bütün muhafızları harekete geçiren bir dalgalanma olmuştu. O sırada karanlık bulutları istasyon çevresinde kümeleşiyor, gecenin uğursuzluğu havada tur atıyordu.  İçi yanarak durakladı. Gözlerinde üzüntü ve öfke vardı. Tren hareket etmeye başlayınca ön kompartımanlardan bir muhafız onu fark etti. Muhafızın yüzünde kızgınlık belirdi ve ona önce İngilizce sonra İtalyanca olarak:

         -Bin çabuk… Binsene esir! diye bağırdı.

            Cahşa söyleneni anlamamıştı. Göğsünden nefes alarak muhafızla alay etmek için onun uzanamayacağı bir uzaklıkta onu taklit etmeye başladı. Tren ağır ağır ilerlerken muhafız ona tekrar bağırdı:

          -Binsene… Seni uyarıyorum… Hadi bin!

            Cahşa onunla dalga geçmek için dudaklarını büktü, ona arkasını döndü ve yürümeye başladı. Muhafız sol elini ona doğru uzatarak onu tehdit etti. Merminin sesi kulakları sağır edercesine yankı yaptı. Ardından acı ve korkunç bir çığlık koptu. Cahşa’nın vücudu olduğu yerde donakaldı. Tablası elinden düştü. Sigara ve kibrit kutuları etrafa dağıldı. Donuk bir ceset olarak yüzüstü yere devrildi.

 Necip Mahfuz

Dünya Edebiyatın Seçme Öyküler

KKM Yayınları

Görsel İknur Çamur

 

Leave a Comment

İlgili İçerikler