0

Ayşegül ile annesi mutfaktaydı. Annesini yemek yaparken izlemek Ayşegül’ü çok mutlu ediyordu. Ayşegül her zaman ki çokbilmiş haliyle annesine soru yağdırmaya başladı.

—Anne yıldızlar gökyüzünden kayarlar ama neden başımızın üzerine düşüp bizi yakmazlar?
Annesi elindeki soğanları mutfak tahtasının üzerine keserken durdu. Aslında onlar yıldız değildi. Ayşegül’ün gökyüzünden düştüğünü sandığı yıldızlar birer meteordu. Beş yaşındaki Ayşegül meteoru anlamayabilecek miydi acaba? Bu sorunun cevabını vermek için şöyle bir düşündü annesi. Sonra Ayşegül’e dönüp:
—Onlar yanarak düşüyorlar tatlım. Yere inene kadar kül oluyorlar bu yüzden kafamıza düşüp bizi yakmıyorlar, dedi.
Ayşegül annesinin yemesi için hazırladığı fıstık ezmeli dilimlenmiş ekmekleri yerken meyve suyunu da yudumlamayı ihmal etmiyordu. Annesi, soğanları bitirdikten sonra kabuklarını soyduğu domatesleri doğramaya başladı. Bir taraftan mutfak duvarına iliştirilmiş raftaki televizyondan yemek tarifi veren programını izliyordu. Ayşegül tekrar sordu:
—Anne bizi Allah yarattı ama Allah’ ı kim yarattı?
Annesi tekrar durdu. Bu sorular bu kızın aklına nereden geliyor diye düşündü. Şimdi böyle bir soruya nasıl cevap verecekti. Ayşegül de bir âlemdi.
—O hep vardı kızım. Yaratılan biz olduğumuz için daha önceden var olanı anlayamıyoruz. Anlayabildin mi?
—Pek sayılmaz anne.
—Neyse, sorma böyle sorular artık.
Annesi, biberleri doğramaya başladı. Eli işte gözü televizyondaydı. Tarifi verilen düğün çorbasını dikkatle izliyordu. Biberler de bittiğinde tavaya biraz yağ koyup doğradığı soğanları içine attı. Soğanlar kızgın yağda kızarırken kokusu mutfağa doluyor Ayşegül’ün maviş gözlerini yakıyordu. Ayşegül yeniden sordu:
—Anne, neden soğan göz yakar? Annesi duymazlıktan geldi. Ayşegül tekrar sordu:
—Anne sana sordum cevap versene.
Annesi ne yapıp edip bu sorunun cevabını vermeliydi. Yoksa Ayşegül’ün soruları katlanarak artardı.
—Sanırım içinde gözü yakan bir madde var.
İyice pembeleşen soğanların üzerine ince kıyılmış biberleri de ekledi. Karışımı bir kaç kez karışırdı. Yağın harareti mutfağı kaplıyor soğanla biberin kokusu ciğerlerine doluyordu. Televizyonda yayınlanan yemek programı bittiğinde reklamlar başlamıştı. Ayşegül’ün televizyonda en sevdiği bölüm reklamlardı. Başını, televizyona doğru çevirdi. Üç dakika süren reklamları hiç konuşmadan izledi. Televizyonda yayın akışı içinde gösterilecek olan programların tanıtım kısmına geçildiğinde bir evlilik programı gösteriliyordu. Gelin adayları ekranda boy boy geçerken küçük Ayşegül tekrar annesine dönüp:
—Anne büyüyünce ben de gelin olacak mıyım?
Annesi:
—Olacaksın yavrum, dedi. Ayşegül gülümsedi. Çarpık dişleri ağzında görünürken pencereye doğru koştu Ayşegül. Dışarıya baktı. Sevinçle:
—Aaaaaaaaaa! Kar yağıyor anneciğim. Her yer bembeyaz. Çok güzel anne. Ne harika değil mi? Yemek yapmayı bitirince dışarıya çıkıp kardan adam yapar mıyız?
—Hele bir yağsın. Her yanı kapatsın yaparız elbet.
—Anne, kardan adam var da neden kardan kadın yok?
—Biz de kardan kadın yaparız. Evdeki örgü ipliklerini örüp saç yaparız. Saçlarına kurdele takarız. Başına da eşarp takınca kardan kadın olur. Tamam mı?
Ayşegül’ün gözleri parladı.
—Olur, anne olur, dedi Ayşegül. Sevinçle ellerini çırptı.
—Hadi, şimdi çıkalım. Biz gelene kadar yemeğimiz de pişer, dedi annesi.
Birlikte dışarı çıktılar. Lapa lapa yağan karın altında kardan kadın yaptılar. Çok güzel bir kardan kadın oldu. Saçları, kurdelesi ve eşarbıyla tıpkı sıcacık annelere benziyordu.

Deniz Saygın

Leave a Comment

İlgili İçerikler