0

 

Yine yeni yeniden bir gün daha.

Geceden yağmur yağmış, toprak ıslanmış, koku her bir tarafa yayılmış. Her karanlık sonrası ortaya çıkıveren aydınlık gibi.

Miskinlik ruhumda tavan yapsa da, ıslak toprak kokusu adrenalini saldı vücuduma. Yağmur sonrası açan güneşte gökkuşağını arayan gözlerim ruhuma mutluluğun ilk anahtarını sokuyor aslında.

Kapıyı açmak istemeyen inatçı zihnim ile başlayan düelloda ruhum kazanıyor ve kapıyı aralıyor usulca.

Yedi rengin hepsini göremesem de, dileğimi mırıldanarak geçiyorum altından. Hayalin umuda dönüştüğü bu evrede bir kıpırtı nüksediyor bedenimde. Adına “kadın” dediğim, kadınlıktan beslendiğim. Zamana karşı geliştirilen bir çeşit savunma mekanizması. Adem ile Havva’dan olma ilk belirti.

Yağmurdan arta kalan toprak çamurlaşınca, ayaklarım ayakkabının içinde isyan ediyor doğruca. Tutsaklıktan sıyrılıp çamura bulanan parmaklar, sınırları çizilmiş bir memleketi istila eder gibi zafer sarhoşu içindeler. Bir çeşit bedenle konuşma bu. Sessiz, bir o kadar da uğultulu.

Kişinin ilk partneri yine kendi. Gözden kaçan bir ayrıntıyı topluma mal etmek istesek de ilk suçlu benliğimizde.

Tukakalarla büyütülen bir neslin artık çocuklarıyız. Sorgulayışımız tamamen kendimizle.

Bedenim çamura yarı bulanmış bir vaziyetteyken, kaybolan gökkuşağının silueti zihnime kazındı. Ardı ardına sıraladığım dilekler hızla yere çarptı. Bir tanesi rengin biri ile göğe sığındı.

Parmak aralarımdaki çamur güneşle birlikte kurumaya yüz tutunca, bir güvencin kondu ayakuçlarıma. Davetsiz bir misafirdi. Belli ki Tanrı’nın bir elçisiydi.

Gagasıyla kuruyan çamurları eşeledikçe gülmemek haramdı kimliğime. Ucu kopan kahkahamı dizginlemeden salıverdim orta yere. Dişiydim neticede. Dişiliğin en büyük emaresi kahkahamın üzerinden geçiyordu ince ince.

Güvercin havalandı. Kendine çeki düzen veren bedenim yine yeni yeniden akşamın ilk karanlığına hazırlandı.

Günün son dilimindeki gece, adım adım başladı.

Yine yeni ve yine yeniden…

 

Ebru Zeynep Dişiaçık

 

 

 

Leave a Comment

İlgili İçerikler