0

 

-Kızım yemeğe gel!

Fidan, annesinin sesini duymuyordu bile. Pencerenin önünde hem yağan karı seyrediyor hem de babasını düşünüyordu.

-Sana sesleniyorum kızım, duymuyor musun beni?

Kadın, kızına sesini duyuramayınca yanına geldi.

-Haydi yemek hazır!

Fidan başını kaldırıp annesine baktı.

-Babam ne zaman dönecek?

Kadın, bu soruyu her duyduğunda daha çok üzülüyordu.

-Biliyorsun kızım, baban şehre çalışmaya gitti. Ne zaman izin alabilirse, o zaman gelecek.

-Anne, babam neden burada çalışmıyor. Seni, beni, ağabeyimi özlemiyor mu oralarda? Ben onu çok özlüyorum.

Odasının kapısında konuşmaları dinleyen Çınar, daha fazla dayanamadı.

-Yeter artık, annemi üzüyorsun, dedi. Babam en kısa zamanda gelecek. O da bizi özlüyor elbet.

Çınar aslında Fidan’dan çok büyük değildi. Fakat babası şehre çalışmaya gittiğinden beri evin erkeği gibi davranıyordu. Zaten babası da ayrılırken: “Annen ve kardeşin sana emanet!” demişti. Annesi, Fidan’ı elinden tutup masaya götürdü. Akşam yemeği hazırdı. Büyük bir sessizlik içinde yemeklerinin yediler. Babaları evden gittikten sonra yemeklerde kimsenin sesi çıkmıyordu.

-Dışarıda kar yağıyor, dedi anne. Sabaha kadar böyle devam ederse, yarın kartopu oynayabilirsiniz. Eskiden olsa, annelerinin bu sözleri iki küçük çocuğu nasıl da sevindirirdi. Artık oyunlardan bile eskisi gibi tat almıyorlardı. Babaları evde olmayınca bu iki çocuk birden büyümüş, iki koca insana dönüşmüştü.

-Kar yağarsa, daha çok odun lazım, dedi Çınar. Ben yarın biraz odun taşıyayım.

-Bunlar benim görevim, dedi anneleri de. Sizin yapmanız gereken tek şey, derslerinize çalışmak.

Çınar beşinci sınıftaydı. Fidan ise okula yeni başlamıştı. Henüz okuma yazmayı bile öğrenmemişti.

-Yemeğinizi yediyseniz, yatabilirsiniz, dedi kadın. Yarın erken kalkacaksınız.

İki çocuk hiç itiraz etmeden masadan kalktılar. Odalarına geçtiler. Bir süre sonra da odalarının ışıkları söndü.

-Niye çalışmak için bu kadar uzağa gittin ki! Bu çocukların yüzünü güldürmek için daha çok para değil, sen gereklisin!

Kadın, masayı toplarken eşine söyleniyordu. Çocuklarının bu sessiz ve mutsuz hallerine üzülüyordu. Şehirde daha güzel bir iş imkânı bulan eşi, çocuklarına daha iyi bir gelecek hazırlamak için, hiç düşünmeden teklifi kabul etmişti. Geleceği düşünen adam, çocuklarının bugünlerini kaçırdığından habersizdi. Kadın, etrafı toparladıktan sonra odasına geçti. O da erkenden uyumak istiyordu, çocukları gibi. Yalnız olmak, onu da mutsuz ediyordu. Sabah erkenden uyandı ev halkı. Okul telaşı sarmıştı evi. Hazırlıklar tamamlandı. Kahvaltıdan sonra okul için yollara düşüldü. Bütün gece yağan kar, yürümelerini zorlaştırıyordu. Fidan daha çok küçük olduğundan okula annesi götürüyor, okuldan da annesi alıyordu.

-Okuldan çıktıktan sonra dışarıda kartopu oynayabilirsiniz! dedi kadın.

Çocuklarının eskisi gibi yüzü gülsün istiyordu.

-Ben kardan adam yapacağım, dedi Çınar. Hem de kocaman.

-Sen de ağabeyine yardım edersin, dedi kadın.

Fidan, uzun süredir hiç gülmeyen yüzünü daha da astı.

-Ben oynamak istemiyorum, dedi.

Kadın, kızının üstüne gitmek istemiyordu. Babasına çok düşkündü Fidan. Bu yokluk, ona çok ağır gelmişti. Okul bahçesine geldiler. Çocuklarını okula getiren birkaç baba vardı bahçede. Fidan onları seyretti uzun süre. Annesi de Fidan’ı. ‘Çocukluktan kalma yaralar ne zaman iyileşir’ diye düşündü bir süre. Sonra da çocukları bırakıp eve döndü. Kadın gün boyu çocuklarını düşündü evde. Eşini arayıp çocukların mutsuzluğunu anlatmak istedi. Fakat eşini de oralarda üzmek istemiyordu. ‘Acaba alışır mı çocuklar, biraz daha beklesem mi?’ diye aklından geçirdi. Beklemek gerekiyordu galiba. Çocuklarının geleceği için çabalayan bir babayı, işinden alıkoymak istemiyordu. Kadın, okul çıkışında iki çocuğunu da bahçede bekliyordu.

-Size en sevdiğiniz kekten yaptım, dedi.

Bir tebessüm bile görse çocuklarının yüzünde, mutlu olacaktı. Fakat çocuklar da hiç tepki yoktu. Eve kadar kimsenin sesi çıkmadı. Eve döndükten sonra yemeklerini yediler, ödevlerini yaptılar. Çınar evin önüne çıktı. Fidan da pencerenin önündeki yerini aldı. Babası gittiğinden beri o pencereden ayrılmıyordu. Babası eve dönerse, ilk gören o olmak istiyordu. Çınar akşama kadar evin önünde kocaman bir kardan adam yapmaya çalıştı. Küçücük boyu ile kendinden daha büyük bir kardan adam yapmayı başarmıştı. Fidan, ağabeyini seyretti bütün gün. Çınar arada kardeşine kartopu atmayı da ihmal etmiyordu. Küçük kız, cama çarpan kartopu sesi ile irkiliyor, ardından yine uzaklara, babasının gittiği yollara dalıyordu. Hava kararmıştı. Fidan pencerenin önünde uyuya kalmıştı. Annesi, onu uyandırmamak için usulca üstünü örtüp oracığa yatırdı. Çınar hâlâ kapının önünde kardan adamla uğraşıyordu.

-Artık içeri gel oğlum, dedi annesi. Çok üşüdün.

Çınar koşarak içeri girdi.

-Anneciğim, kardan adam için şapka ve palto verir misin? diye sordu.

Kadın, oğlunun yaptığı kardan adama baktı. Çok heybetli görünüyordu. Odasına gitti. Dolaptan eşinin eski paltosuyla şapkasını alıp geldi.

-Al bunları giydir, dedi.

Çınar dışarı çıktı. Paltoyu giydirdi ve şapkayı taktı kardan adama. Kocaman bir adama dönüşmüştü kardan adam. Gururla seyretti eserini.

-Hadi artık içeri!

Annesi seslenene kadar da kardan adamın karşısında oturmuştu. Annesinin çağrısıyla eve girdi. Fidan erkenden uyuduğu için kardan adamı görememişti. Anne oğul sessizce yemeklerini yiyip yattılar. Fidan, salondaki kanepenin üzerinde gece yarısına kadar uyudu. Bir ara bir sesle uyandı. Bütün gece rüyasında babasını gören küçük kız, heyecanla pencereden dışarı baktı. Duyduğu ses babasının sesi olabilirdi. Fidan pencereden bakarken kapının önünde bir karaltı fark etti. Önce korktu. Sonra gördüğünün bir adam olduğunu anladı. Bu adam başında kasket ve üzerindeki palto ile çok tanıdık gözüktü gözüne. Sonra küçük bir çığlık attı:

-Baba, babacığım!

Küçük kız koşup kapıyı açtı. Üzerinde pijamaları, yalın ayak karın üzerinde yürüyerek kardan adamın yanına geldi. Babasının özlemiyle dolu olan küçük kız, uykunun da verdiği mahmurlukla, karşısındakinin kardan adam olduğunu anlayamadı. Babasının eski paltosunun altına sığındı ve oracıkta uyuya kaldı. Kadın, sabah uyandığında kızını yatağında bulamayınca çılgına döndü. Kapıya koştu hemen. Kapı da ardına kadar açıktı. Dışarıya çıktı telaşla. Küçük kızını, kardan adama sarılmış bir vaziyette gördüğünde hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Çınar da gürültülere koşup gelmişti. Kadın, küçük kızı kucakladığı gibi eve koştu. Geceyi dışarıda geçiren Fidan, ateşler içinde yanıyordu.

-Çabuk doktoru çağır, dedi kadın.

Çınar koşarak hastaneye gitti. Hemen doktoru buldu ve olanları anlattı. Aileyi yakından tanıyan doktor, çantasını kapıp küçük kızın yanına koştu.

-Ateşi çok yüksek, dedi doktor. Hastaneye götürmeliyiz.

Fidan, doktorun arabasıyla hastaneye taşındı. Hemen müdahale edildi. Ateşi düşmek bilmiyordu. Küçük kız, yüksek ateşin de etkisiyle, sürekli babasını sayıklıyordu.

-Bu böyle olmaz, dedi kadın.

Hemen eşini aradı ve olanları anlattı. Adam duyduklarına inanamıyordu. Kızı, kendisine duyduğu özlemden, bir kardan adama sığınacak hale gelmişti. Hemen eşyalarını topladı ve yola çıktı. Hastaneye vardığında akşam olmak üzereydi. Hastanenin kapısında babasını gören Çınar, koşarak sarıldı ona.

-Kardeşim çok hasta, dedi ağlayarak.

Adam eşinin yanına geldi telaşlı telaşlı.

-Kızım nerede? Küçük kızım nerede? diye bağırıyordu hastane koridorlarında.

Doktor, Fidan’ın olduğu odadan çıktı.

-Kızınız iyi, dedi. Fakat saatlerdir sizi sayıklıyor. Hemen yanına gidin!

Adam koşarak girdi odaya. Kızı yatakta yatıyordu. Yanına gitti, minicik ellerini avucuna aldı: -Canım kızım, dedi. Bak yanındayım. Bir daha seni hiç bırakmayacağım.

Küçük kız gözlerini araladı. Babasını karşısında görünce hemen doğrulmak istedi. Fakat çok halsizdi. Geceyi dışarıda geçirdiğinden çok üşümüş, vücudu güçsüz düşmüştü.

-Dün gece geldin değil mi babacığım? Diye sordu Fidan. Ben seni pencereden gördüm. Koşup yanına geldim. Fakat çok uykum vardı. Hemen uyuya kalmışım.

Adamın gözlerinden yaşlar akıyordu.

-Dün gece geldim yavrum, diyebildi sadece.

Fidan, yaşadığı geceyi ancak büyüyünce öğrenebilecekti. Babasının geri gelmesini ve bir daha gitmemesini bu geceye borçlu olduğunu da ancak büyüyünce anlayabilecekti.

 

Feride İlgün

Leave a Comment

İlgili İçerikler