
Odadaki sessizliği saatler sonra bozan bir soru soruldu, fakat zihninin içindeki gürültüden, bağırışlardan olsa gerek ki adam, kadının ne sorduğunu anlamamış gibi tek kaşını kaldırarak yüzüne baktı;
-Ne?
-Tıraş bıçağı diyorum, ne yapıyorsun?
-Jiletini çıkarmaya çalışıyorum.
-Neden?
-Dövme yapacağım bileklerime, seninkinden.
-Güzel mi duruyor?
-“Güzel” nedir?
-Bilmem. Çiçeklere güzel derler. Bazı kadınlara da güzel derler. Pek anlamam.
-Bazı kadınlara mı? Hepsine demezler yani?
-Yoo derler, ama herkes demeyebilir. Kimin neyi güzel gördüğüne bağlı galiba.
Elindeki tıraş bıçağını parçalamakla uğraşmayı bırakıp kadının yüzüne bakarak;
-Ben seni güzel görüyorum. Bembeyaz tenin, hafif solmuş yüzün, morarmış dudakların.
Yattığı kanepeden hafifçe gülümsedi kadın, sağ elini dudaklarında gezdirerek, “Çok mu morarmış?”
-Yani, öpülesi bir morluğu var işte. Cezbedici olmadığını söyleyemem. Eski kırmızılığını da seviyordum. Bu morluğunu da seviyorum, dedi Adam ve tekrar elindeki tıraş bıçağını kırmaya çalışarak ekledi, “Yemek yemiyorsun ondan morarmıştır.”
-Annem de öyle derdi, dedi kadın ve eskileri hatırlamanın hissettirdiği o nahoş sıcaklık, buz kesmiş dudaklarını hafifçe yukarıya gerdi, “Sana da mı annen dedi?”
-Yok, dedi adam ve elindeki tıraş bıçağına daha da sert vurarak, “Başka bir çocuğun annesi söylemişti. Ama elbet fotoğraflar konuşabilse benimki de bana söylerdi.”
-Annen nasıl biriydi?
-Sadece onu son gördüğüm an var aklımda, -yüzünü kadına dönerek- ve inan senin gibi güzeldi.
Soluk bir çiçek açtı kadının simasında, bir müddet sessizlik hâkim oldu odaya. Pencereden sızan ve batmak üzere olan loş güneş ışığının aydınlattığı tozlar arasından soru sormak ister gibi bir çift dudak kıpırdadı tekrar;
-Başka bir çocuğun annesi dedin.
Bir an soğuk bir gülümseme oluştu adamın yüzünde ve gitgide solarak bir iç çekmeye dönüştü;
-Küçüktüm, yine bir sabah kaldırımın kenarında uyurken benim yaşlarımda çocuğu olan bir kadın, çocuğunun elini tutarak beni işaret etmişti ve ‘Yemek yemesen senin de elin yüzün böyle morarır bak.’ demişti, oradan geldi aklıma. Tabi utanmıştım o zamanlar. Eli yüzü mor olmak kötü bir şeydi herhalde. Çöpte çok çürümüş yiyecek bulunca yemeyip geri bırakıyordum, ondan sonra bırakmamaya başladım. Bir iki ay böyle yaptım, her sabah erkenden kalkıp park halindeki arabaların aynalarından dudaklarımı, ellerimi kontrol ettim, geçmiyordu morluklar. Eh sonra yaz geldi, fark ettim ki soğuktan morarıyormuş. Küçüktüm o zamanlar tabi, kadın yanlış biliyor herhalde sanıyorum. Bir iki hafta boyunca o kadın ve çocuğu aradım. ‘Abla çocuk üşümesin, üşüyünce morarırmış yemeyince değil.’ diyebilmek için. Hani kadını yanlış biliyor sanıyorum ya, ben de bir bilgi keşfettim sanıyorum. -tekrar kadına bakarak- Neyse, ben böyle anlatmaya başladım mı uzatıyorum bayağı.”
Adam, elindekini önündeki masaya bırakarak kadının yattığı kanepeye doğru yöneldi ve kadının aşağıya sarkan elini iki avucunun içine alarak;
-Bak! Senin de ellerin buz gibi. Üşüyorsun, dedi. Bir elini kadının elinden ayırarak göbeği üzerinden göğüslerine, boynuna ve dudaklarına getirdi, “Her yerin üşüyor kadın.”
Bir eli adamın büyük avucu arasındayken, diğer elini adamın genç fakat gerçekler ile dövülmüş suratında gezdirdi kadın, yaralı dudaklarına doğrulttu parmaklarını ve adamın gözlerindeki arzuyu ve aşkı onaylar şekilde bakıştılar;
-Eh, soğuk bir Şubat akşamındayız Adam. Kenar mahallede, yıkılmak üzere olan bir gecekondu da yaşıyoruz. Faturaları ödemedik, elektriğimiz kesik, ısınamıyoruz da. Kırık camı da değiştiremiyoruz. Kirayı da ödemiyoruz. Yüzündeki ve kollarındaki o güzel dövmeleri de kimse beğenmiyor, seni işe almıyor, para da getiremiyorsun. Ben çıkayım çalışayım diyordum.
-Senin o narin ellerini çalıştıracak değilim kadın.
-Diyordun. Ev sahibi her gün kapıyı çalıyordu en son ve sen halen hırsızlıktan aranıyorsun, dışarı çıkamıyorsun.
Adam, hafifçe sulanmış ve camdan vuran loş ışıkla mavi parıldayan gözlerini kadının gözlerinden utançla kaçırarak;
-Özür dilerim, -sesinin titreyişini kontrol etmek için biraz duraksayarak- yani haklısın. Benim yüzümden üşüyorsun ve hırsızlık yapmak zorundaydım.
Kadın, adamın dudaklarında olan elini çekip çenesinden tutarak tekrar gözlerine baktı, dudaklarını çok severdi adamın ve çenesindeki elinin başparmağı ile dudaklarını tekrar okşamayı ihmal etmedi;
– Senin yüzünden üşüyorum adam. Halen benim yanıma yatmadığın için, beni kolların arasına alıp ısıtmadığın için üşüyorum.
Adam ayağa kalkarak kadını kanepede hafifçe ittirdi ve yavaşça yanına sığıştı. Sol elini kadının sol yanağına koyarak gözlerine baktı, sağ eli kadının bacaklarında ve kalçalarında ufak daireler çiziyordu, kadınsa minnettar gözlerle adamın gözlerine bakıyordu. Bir süre bakıştılar, adamın eli kadının bacağından beline çıktı o sıra, tekrar bacağına inerken kadın sessizliği yeniden bozdu.
-Bir şeyler anlatsana. Şey diyordun, hani çocuklu bir kadın. Arıyordun, ee buldun mu sonra?
Adam birkaç saniye duymazlıktan gelerek kadının gözlerine bakmaya devam etti, sonra ise gözlerini kapatarak burnunu kadının burnuna dayadı;
-Buldum. Bir akşamüstüydü, yoldaki izmaritleri topluyordum o sıra. Sigara içmeye yeni başlamıştım. Kaldırımın tekinde az içilmiş bir sigara görmüştüm, eğildim sigarayı almak için ve alıp doğrulurken o kadın ve çocuğunu karşıdan gelirken gördüm. İçimi belirsiz bir heyecan sarmıştı. Sigarayı kaldırımın köşesine sonra almak üzere koyup kadın ve çocuğuna sanki kendi ailemmişler gibi hafifçe koşmuştum. Kadın bana çok farklı bakmıştı. Hoşuma gitmemişti ama o bakışı. İçimde bir şeyler parçalanmıştı sanki. Ve çocuğunu diğer eline, benden uzak olan eline almıştı. Yanımdan çekimser bir şekilde geçip gittiler. O gün içime dert olmuştu, biliyor musun kadın? O bakışların ne demek olduğunu büyüyünce anladım ben. Biraz temiz kıyafetler giymiştim bir gün, 14 yaşlarında falanım. Bir mahalledeki dükkânları sabah ve akşam temizleyip günlük paramı kazanabiliyordum. Öğlen vaktiydi, çöp kutusunun yanında kıvrılan bir köpeği seyrediyordum sigaram eşliğinde. Oldukça kirliydi, gün ışığından kaçmak için gölgede yatıyordu. O sırada bir kadın geçiyordu tekrar yoldan ve elinde tuttuğu 10 yaşlarında küçük bir kız çocuğu vardı. Sonra ne oldu, biliyor musun kadın? Küçük kız, köpeği gördü ve köpeğe doğru atıldı, kadın da kızı kendine hışımla geri çekip, “Pis o be, dokunma öyle her hayvana!” diye kükredi kıza. Birkaç adım attılar ve sonra o kadın gözlerini çevirip köpeğe baktı son bir kez, orada anladım kadın. -adamın sesi gitgide kısılıyordu- Küçükken o kadının bana attığı bakışı oradan anladım, bana kirli bir köpekmişim gibi bakmışlar hep kadın. Oysa ben bilmezdim ki kirli bir köpeğe nasıl bakılır? Sekiz yaşlarımdayken, oradan buradan bulabildiğim ekmeği yeri gelir ikiye böler, kirli bir köpeğe verirdim ben. Bazı geceler ben kıvrılır yatarken onlar da yanıma gelir kıvrılır yatardı, ben hep çok güzel bakmıştım ama onlara kadın. -kadın adamın yüzünü okşuyordu, fısıldayarak ‘ben de’ diyerek ekledi- O günden sonra hep sorguladım, kendime defalarca sorduğum sorular oldu. Güzel olan neydi, ve neden yaşıyorduk biz?
(Kısa bir sessizlik.)
-Neden yaşıyorduk?
-Benim bulduğum cevap “mutlu olmak” olmuştu.
-Mutlu nasıl olunur?
-Mutlu musun?
-Mutluyum.
-Böyle mutlu olunur o zaman.
-Hep böyle olalım mı o zaman?
-Olalım kadın, dedi adam ve kadının saçlarına burnunu yaslayarak uzun bir iç çekti, “O kadar güzel kokuyorsun ki.”
-Bence kokmuyorum, ama tabii, güzel koku nedir.
-Güzel koku saçlarındır. Daha bu sabah yıkadım seni, sevdiğin o şampuandan kalmamıştı fakat sabunla yıkadım saçlarını da, o kadar güzel kokuyorsun ki ağlayacağım.
Adam, kadının belindeki elini de yüzüne götürüp kadının yüzünü avuçları arasına almıştı.
-Şu dövmeyi ben de yapayım, uyuyalım beraber, olur mu?
Kadın onaylarcasına başını salladı. Adam, tıraş bıçağının jiletini çıkardı ve kadında olan dövmeleri taklit etti. Daha önce yüzü dâhil her yerine yapmıştı bu dövmelerden. Biraz can acıtıyordu ve bunlara dövme diyordu.
Kirli ve eski kanepenin üzerinde sıkışıp, birbirlerine sarılarak uyudular. Güneş batmıştı.
İki gün sonra evin tahta kapısı, ev sahibinin şikâyeti üzerine polisler tarafından kırıldı. İçeriden biri erkek biri kadın olmak üzere iki ceset çıkarıldı. Otopsi raporlarına kadının bileklerini keserek üç hafta önce intihar ettiği, erkeğin ise üç gün önce intihar ettiği geçti.
Kadın 20, erkek 24 yaşında idi.
Selman Şeref