Çarşı meydanının büyük çınar ağaçları, yere düşen gölgelerini alacalandırarak, fısıldıyorlardı. Kuvvetli bir rüzgâr esiyordu. Avukat Hacı Namık Efendi, kâğıtlarım uçmasın diye, zümrüt bir kameriyeye benzeyen küçük dükkânının camlarını indirdi. Sonra gitti, açık kapıyı iterken, heybesi omzunda, semerli atının yuları elinde, sarıklı, kısa boylu yuvarlak bir köylünün yaklaştığını gördü: -Merhaba Ali Hoca, dedi, böyle vakitsiz ne ..
Read More…