SAATİ Saati soruyorsanız Saat: 8:45’dir Zaman da aslında büyük bir boşluk gibidir Biz bir vakitler mavi gökyüzüne şöyle bir bakıyor, bu bir rüya mı...
Ağırdır aşk aralık gecelerinde
Beşiğinde sallar gibi kızgın bir ateşi
Her saniye, seneler andırır hararetiyle
Saçını okşar gibi bir yetimi hasretiyle
Ağırdır aşk aralık gecelerinde
Beynimde ölü kemikleri
Gözlerimde tükenmişliğin sancısı
Bilinmeyen denkleme doğru
‘x’ gibiyim; meçhul ve âşık
Ağırdır aşk aralık gecelerinde
Kalbimde biriken yorgun gözyaşlarım
Şıpırdar yanaklarımda sızım, ansızın
Aşk kokarak dudaklarım,
Fısıldar yepyeni bir sevda türküsünü
Ağırdır aşk aralık gecelerinde
Zemzem misali renksiz ve tatlı
Kelebekler gibi özgür maşukun koynunda
Irmak ırmak gülümseyen gözlerde
Utanır ruhsuz bakışlar, kaybedilmişliğin kuyusunda
Ayakla, bilinmeyene dörtnala…
Ağırdır aşk aralık gecelerinde
Vazgeçmişliğin terkisiyle yutkunurken gemiler,
Batar ve acıtır deryanın canını
Melali sancı olur dalgalar,
Öperken ellerini sahillerin
Suskun çocuğu taşır avuçlarında haykırarak
Ve bir fotoğraf;
Rezaletini resmediyor kumlara insanlığın
Ağırdır aşk aralık gecelerinde
Acılarımla örtünür gökyüzü, üşüyerek
Haykırır gül devrinin destanını
Aşkla hemhal kalbime…
Her sözcük, nim kalmış bir medeniyet
Demlenir gül muştunun sefinesinden
Vuslatı emmek için kâinatın sinesinden
Ağırdır aşk aralık gecelerinde
Beyinler, karınca yuvası
Kalpler, böğürtlen alevleriyle mahşeri
Örtüsüne bürünür gündüz
Eğilir yetim çiçekler, kamışlar gibi
Zakkuma dönüşür gecenin siması
Her kalp, ateş kuyusu
İsli yalan sikkesi gözler
Sözler ki; ihanet ceketini giymiş mızrak misali
Ağırdır aşk aralık gecelerinde
“iyi ki sevdim” lerden kalan ateş,
Yol alır kaygan zemininde gözyaşlarımın
Dökülür melali yapraklarım
Yanaklarımın uykusuz toprağına…
Ağırdır aşk aralık gecelerinde
Bir papatyanın yaprağını dökmesi gibi
El değmemiş gül bahçesine
Sevda kokması gibi büsbütün
Hicret türküsüyle sarhoş bülbül misali
Kâh ney olur gül-i zarımda
Kâh bir çocuk masumiyetiyle kalbimin neşesi
Muhammed İsa Öztürk