0

ŞERİFE DİDEM KEREMOĞLU İLE SÖYLEŞİ

“Dilin, Zihinsel Dünyamda Karşılık Bulmasını Önemsiyorum.”

Yazar yoktur, aslolan yapıttır” söylemini esas alan Şerife Didem Keremoğlu, atölye çalışmalarının getirdiği disiplini üretkenliğinde etkin kullanan bir yazardır. Eserlerinde bireyin içsel çatışmalarını ve toplumsal gerçekliklerini işleyen Keremoğlu, yazarken ve okurken ön yargı ile ön kabullerden uzak, otosansürden bağımsız bir yönelimin olması gerekliliğinin altını çizmektedir. Sorularımıza derinlikli cevaplar veren Keremoğlu’nun ayrıca yazma tutkusu, disiplin ve gözlemcilik en belirgin özelliklerindendir.

Didem Hanım, bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz. Kendinizden bahseder misiniz?  Şerife Didem Keremoğlu Kimdir?

Öncelikle bu söyleşi ve titizlikle üstünde ince düşünülmüş sorularınız için Erik Ağacı Öykü Dergisi ve size teşekkür ederim Enver Karahan. Dördüncü kitabı yolda olan bir kurgucuyum. Aynı zamanda basılı ve sanal dergiler için söyleşiler ve köşe yazarlığı yapıyorum. 1980 yılının Eylül ayında -öğrenimime devam etmek üzere- yurt dışına çıktım. Üç sene sonra döndüğümde kısa bir süre için İngilizce öğretmenliği yaptım. Daha sonra bir başka sektöre geçtim. Uzun yıllar sivil havacılık alanındaki uluslararası havayolu kuruluşlarında çalıştım, yöneticilikler yaptım.  Hep çok okudum. Nitelikli bir okur olmanın iyi kalem sahibi bir yazar olmak kadar önemli olduğunu düşünürüm. Kontrolcü, meraklı ve disiplinliyimdir. İyi bir gözlemciyimdir.  Sorgulayan bir yapım var.  Günümüzde artık ve maalesef bir yazarın, yaşam biçimi ile de toplumsal hafızada yer aldığını görsem de “Yazar yoktur aslolan yapıttır” söylemini esas alırım.

Yazmaya olan sevginiz nasıl ortaya çıktı? Bu ilginizi nasıl fark ettiniz?

Ortaya çıktığı bir zaman yok. Hep oradaydı. Müthiş hayalci hatta yalancı bir çocuktum. Okuma yazma bilmezken de yazıyordum yani!  Emeklilikle birlikte çok daha yoğun atölye yapmaya ve daha disiplinli çalışmaya yöneldim.  Son yedi yıldır da Aydın Şimşek Hoca ile atölye yapıyorum. 2019, 2021 ve 2024 yıllarında üç öykü kitabım çıktı.

Ailenizde sizden başka sanatın herhangi bir alanıyla ilgilenen var mı?

Hayır. Bir edebiyat hanedanı üyesi değilim yani. Her ne kadar profesyonel anlamda uğraş alanları olmasa da başta edebiyat, müzik ve tiyatro olmak üzere yaratıcı ifade biçimlerine büyük saygı duyulan bir ortamda büyüdüm.

Bize eserlerinizden ve ileriye dönük projelerinizden bahseder misiniz?

Eserlerimde, bireyin içsel çatışmaları ve toplumsal gerçeklikler arasında gidip geliyorum.

Çok değerli bir eleştirmen şiddeti yazdığım konusunda bir değerlendirme yapmıştı. Bilinçli bir tercih değil bu ama öyle.  Dilin, zihinsel dünyamda karşılık bulmasını önemsiyorum. Bu anlamda yazım kuralları beni fevkalade sınırlıyor. Bununla ilgili bir çözüm üretme, yeni bir alan açma çabasındayım bir yandan da. Gelecek için hedeflerimden biri de bu. Gönüllülük esasıyla yaptığım “Zoom” atölyeler var. Öğrencilere yönelik atölyeler bunlar. Özellikle iyi birer okur olmaları üzerine yürüyor. Yerel yönetim ya da sivil toplum kuruluşları desteğiyle bu atölyeleri yüz yüze yapmayı hedefliyorum.

Sivil havacılık sektöründe çalıştınız. “Globel’de En İyi İstasyon Müdürü” sanırım ilk ödülünüzdü ve başka ödüller de aldığınızı okumuştum. Daha sonra yazar olarak iki mansiyon ve öykü dalında birincilik ödülü aldınız. Tüm ödüllerinizde de aynı gururu yaşadığınıza eminim. Aldığınız hangi ödül sizi en çok mutlu etti?

Her -nitelikli bir seçici kurula sahip- yarışmadan kazanılan ödül, yazara aynı mesajı verir.

Edebiyatın, sizin farkınızda olduğu mesajını.  Bir arzuyu değil, bir tutkuyu konuşuyoruz burada. Yazma tutkusunu. Sizi çok mutlu etmesinin yanında sırtınızı dünyaya dönüp duvara karşı yazıyor, deri döküyor, uykusuz kalıyor, hastalanıyorsunuz hatta kimi zaman da yalnızlaşıyorsunuz. Beyninizin içinde hep başka bir âlem hatta âlemler taşıyorsunuz. Hep bir yetişememe ya da geç kalma kaygısı, hep daha çok öğrenme isteği, yazdığın hiçbir şeyi yeterince iyi bulmamak üzere kendini şartlamanın üstünüze bindirdiği yük -özgüven fazlasının yaratıcı özneyi felakete sürüklediğini düşünenlerdenim- hep daha iyisini yaratmak için bütün bu çaba! Doğal olarak da edebiyat, tekrarlıyorum, edebiyat açısından bir geri dönüş bekliyorsunuz.  Daha önce mansiyon almış, önemli iki antolojide de yer almaya değer bulunmuştum.  Ancak, 2024 yılında Şükrü Bilgiç anısına düzenlenen öykü yarışmasındaki birincilik ödülü, bana yazındaki ifade gücümün artık farkına varıldığını gösterdiği için önemli.

Şükrü Bilgiç anısına düzenlenen öykü yarışmasında birincilik ödülü aldınız. Öncelikle sizi kutlarız. Yarışmaya hazırlık sürecinizi ve ödül aldığınızda yaşadığınız duyguları bizimle paylaşır mısınız?

Hazırlık süreci yoğun bir emek ve odaklanma gerektirdi. Yedi öykülük bir dosya istenmişti. Dokuz ay üstünde çalıştığım bir dosyaydı. Bu süreç, bir yazarın kendiyle yüzleşmesi ve sınırlarını keşfetmesi açısından da oldukça öğreticiydi. Nitelikli bir dosya teslim ettiğimden emindim. Ödülü kazandığımı öğrendiğimde ilk aklıma gelen şimdi daha iyisini yapmam, daha çok çalışmam gerekecek, oldu.

Yazarlar bazı durumlarda ortaya yeni bir eser koyma becerisini yitirebiliyorlar. Bu durumu kısa sürede atlatanlar olduğu gibi, uzun süre atlatamayanlar da olabiliyor. Bu durum hakkındaki düşünceleriniz nelerdir ve yazar tıkanıklığına inanıyor musunuz?

Yazar tıkanıklığı, yaratıcı süreçte karşılaşılabilecek bir biriktirme döneminden fazlası değildir, diye düşünürüm. Bu durum, zihinsel bir yenilenme ya da farklı bir perspektif arayışı olarak değerlendirilebilir. Sanırım! Şu âna kadar karşılaştığım bir durum değil.  Kurgu alanında yapıt vermek için, tıkanmamak için mutlaka geniş bir yelpazede kendinizi besleyecek -başta okuma olmak üzere- şekilde bir çalışma disiplinini benimsemeniz şart.  Mitolojiden, psikolojiye ve illa ki felsefe üstüne okuma yapmanız şart.  Sanatın her bir disiplini kendi içinde bir büyüdür. Esin de bu büyüden doğar. Yani sanatın kendinden. Edebî metinlerden, şiirden, sinemadan, resimden, müzikten… Bir de yazarken ve keza okurken ön yargı ve ön kabullerden uzak, otosansürden kesinlikle bağımsız bir yöneliminiz olmalı.

Bu aralar, Türk edebiyatı mı yoksa Türkçe edebiyat mı? diye bir tartışma yürütülmektedir. Bu konunun önemi ve çözüm konusunda izlenebilecek yolun nasıl olması gerektiği ile ilgili neler söylersiniz?

Örnekleyerek gidelim: Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Ishigura, Japonya doğumlu bir Japon. Çok küçük yaşlarda yerleştiği İngiltere’de yaşamaya devam etmekte ve yapıtlarını İngilizce dilinde vermekte.  Dolayısı ile Ishigura, İngiliz edebiyatına dâhildir. Bence, bu konudaki en net yanıt ya da bana en uyan diyelim, yazar ve kuramcı Hidayet Karakuş’tan geldi. “Türk edebiyatı doğru bir kavramdır. Türkçe edebiyat yanlıştır, derinindeki amacı gizleyen bir çarpıtmadır.” Şu aralar, akıl ve gerçeklikle uyuşmayan başka bir kavram daha gündemde. Kendini birilerine duyurmak isteyen bir aydın, Dil Devrimi üzerinden yeni bir tartışma yaratma gayretiyle Cumhuriyet’in Dil Devrimi’ni “uydurukça” olarak nitelendirdi. Dil, yeni sözcükler “uydurarak” sadeleşti zaten de kastedilmek istenen ya da “derinindeki amaç” bu olmasa gerek.

Daha özgün olmaya mı, yoksa okuyucunun istediğini iletmeye mi çalışıyorsunuz?

Sanatın önceliği özgünlüktür. Ancak okuyucuyu da anlamak ve onunla bir bağ kurabilmek önemli. Okur değil, sezgim elimdeki metnin olup olmadığına karar verir. Öte yandan metin, bir kez okurla buluşunca artık benim olmaktan çıkar. Okurundur. Yazdığımı mülk edinmediğim gibi yaratma/yazma sürecimde metnime çok kolay kıyarım.

Gençlerimizi edebiyata ve sanata kazandırmak için neler yapılabilir?

Gençlere esin verecek ortamlar yaratmak ve onlara ifade özgürlüğü sunmak çok önemli. Okuma alışkanlığını destekleyen etkinlikler, kitap günleri, yazma atölyeleri gibi. Bunun için yerel yönetim ve sivil toplum kuruluşlarının desteği şart. Yeni normallere direnmemek, teknolojiden ve yapay zekâ ile ilgili gelişme ve pratiklerden uzak durmamak da öyle. Gençlere, nasihat ya da dikte ederek değil öneri ve uzlaşıyla yaklaşmak önemli.

Sizi okumak isteyen, takip etmek isteyen dostlarımız nerelerden ulaşabilirler?

Yıllar içinde -basılı ve sanal- süreli yayınlarda (dergiler ve edebiyat platformları) altmışın üstünde öyküm yayımlandı. Yayımlanmaya da devam ediyor. Benimle yapılan söyleşiler, eleştirmenlerin değerlendirmeleri, benim yaptığım söyleşiler ve köşe yazılarımla adıma açtığım sosyal medya platformlarım ve yayınevim aracılığıyla takip edebilirler. Ayrıca katıldığım atölyeler ve edebiyat adına düzenlediğim etkinlikler hakkında bilgi almak isteyenler bana DM’den ulaşabilir.

Bize zaman ayırdığınız için teşekkür eder, nice eserler üretmenizi dileriz.

Enver Karahan

 

Leave a Comment

İlgili İçerikler