0

GAZETECİ BİR KALEMDEN ÖYKÜLER, OKTAY AKBAL

1923 yılında İstanbul’da dünyaya gözlerini açan Oktay Akbal, ortaöğrenimini çeşitli Fransız okullarında, liseyi ise İstiklal Lisesinde tamamlamıştır. İstanbul Hukuk ve Edebiyat fakültelerine devam etmiş, ancak yükseköğrenimini yarıda bırakarak kendini yazarlığa vermiştir. Servet-i Fünun-Uyanış dergisinde bir yıl sekreterlik yapmış, Milli Eğitim Bakanlığı Tercüme Bürosunda çalışmıştır (1947-1951). Ama yaşamını asıl anlamda gazetecilik yaparak kazanmıştır. 1939-1940 yıllarında Yeni Sabah ve İkdam gazetelerinde çevirileri ve öyküleri yayımlanmıştır. 1951-1956 yılları arasında Vatan gazetesinde, düzeltmen, sekreter ve yazı işleri müdürü olarak çalışmıştır. 1956’da köşe yazarlığına başlamıştır. 1969 yılından 1991 yılına kadar Cumhuriyet gazetesinde çalışmıştır. Servet-i Fünun-Uyanış dergisinde çalıştığı sıralarda başlayan eski yeni tartışmalarının ve yeni edebiyatın içinde yer alan Akbal’ın sanatında böylece asıl edebiyatçı dönemi açılmıştır. Kendi yaşam deneyimlerinden, çocukluk anılarından yola çıkan, küçük kent insanını da göz ardı etmeyen duygulu öyküler yazmaya başlamıştır. Aslında yazın sanatıyla ilgilenmesi çok eskilere, çocukluğuna dayanır.

Akbal’ın ilk öyküsü bir gazetede yayınlandığında, O 16 yaşında bir çocuktur. 19 Mayıs 1939’da Fenerbahçe Stadında Spor ve Gençlik Bayramı şenliklerini izlemeye gitmiştir. Başına güneş geçmesin diye gazete alır. Şapka yapıp kafaya yerleştirir. Sıkılır, okuyacağı tutar gazeteyi, bakar ki, karşısında Oktay Akbal imzası. İlk öyküsü yayınlanmıştır.1

Yazmaya olan tutkusu onu, ilk kitabı olan “Önce Ekmekler Bozuldu”yu yazmaya zorlar. Kitabı 1946 yılında çıkmıştır. Bu kitabın arka kapağında Oktay Akbal kendi ağzından şu sözleri dile getirmektedir:

Annemin sattığı Tophane’deki evin parasıyla bastırmıştım. İki yüz liraya bin beş yüz tane. Her biri altmış kuruş. Kendim dağıtmıştım. Şehzadebaşı’ndaki tütüncü, altmış kuruş fiyatı çok görmüştü. ‘Kim alır bu paraya?’ demişti; yine de hatır için camın önüne koymuştu. Kapağını Fahir Onger çizmişti. Önce Ekmekler Bozuldu, daha kalın olabilirdi, ama dergilerde çıkmış başka öyküleri, düzyazı parçalarını kitaba almamıştım. Kendime göre bir seçme yapmıştım. On sekiz, yirmi yaşlarındaki genç bir yazarlık heveslisinin duygusal seslenişleri. Tam altmış yıl önceden… Bilmem günümüz okurlarına bir şeyler duyurabilecek mi? Hiç değilse 40’lı yılların bir belgesel anısı sayılsın isterim. O, İkinci Dünya Savaşı’na girdik gireceğiz kuşkuları içinde çırpınan bir İstanbul’da yazmak, yaratmak tutkusuna kendisini kaptırmış on sekiz-yirmi yaşlarındaki bir gencin yaşantıları, düşleri, aşkları, umutları…”2

Genelde öykülerinde gündelik yaşamdan kesitler sunan ve kişisel yaşamından hareketle gözlemlerde bulunan Oktay Akbal bir kent öykücüsüdür; büyük oranda kenti, kentin insanlarını, mekânlarını yaşam biçimlerini, umutlarını aktarmak isteyen bir öykücüdür. “Ben küçük kentlerde hiç yaşamadım” (Yalnızlık Bana Yasak, Bayraklı Kapı, s. 11) diyerek öyküleri hakkında kendisi bir değerlendirme yapmıştır. Onun için bir İstanbul öykücüsüdür diyebiliriz. 3

Bir yazar için öykü oluşturmak kolay gibi görünebilir. Aslında öykü oluşturmak, yazardan çok yaşayan insan için bütün umutlarını, hayallerini, geçmiş ve geleceği harmanlayarak ve hayatı yeniden gözlemleyerek yeni bir karakter yaratmak ve bu karaktere uygun bir elbise, yani kurgu giyindirmek gerekmektedir. Yazar belki en iyi yaşayan değildir ama onun, en iyi kurgulayan olduğu su götürmez bir gerçektir. Peki, yazar için bir öykü nasıl oluşur? Oktay Akbal bu soruya şöyle cevap vermiştir:

Bir öykü nasıl oluşur? Durup dururken. Birini görürsünüz, bir görüntü, bir haber. Şu günlerde bir adamı gözlüyorum sabah akşam sırtında çuvalla dolaşır iki büklüm. Normal zamanda da iki büklüm! Bay Virgül, dedim. Bir gün otobüste yanımdaydı. Çok yoksul bir adam. Hep bir şeyler taşır evine. Acıdım. Sonra konuştuk, kızı doktormuş, oğlu otel sahibi. Kendisi köyün en güzel özel havuzlu köşkün sahibi. Bir öykü işte. Yazmaya değer mi? Yazmadım. Bir gün yazılır belki. Böyle durumlar yaşadım. Bir aşkın yaşanması bitmesi. Bir an. Hep bir an. Fotoğraf çekimi gibi bir an değil, bir ressamınınki de değil. Bir öykününki çok daha başka…”4

Öyküler oluşur. Oluştukça yazma serüveni devam eder. Zaman içinde; Aşksız İnsanlar (1949), Bizans Definesi (1953), Bulutun Rengi (1954), Berber Aynası (1958), Yalnızlık Bana Yasak (1967), Tarzan Öldü (1967), İstinye Suları (1973), İlkyaz Devrimi (1977), İki Çocuk (1979), Karşı Kıyılar (1979), Hey Vapurlar Trenler (1981), Lunapark (1983), Ey Gece Kapını Üstüme Kapat (1988) isimli öykü kitapları kaleme gelir. Ayrıca; Garipler Sokağı (1950), Suçumuz İnsan Olmak (1957), İnsan Bir Ormandır (1975), Düş Ekmeği (1983), Yeşil Ev (1990) isimli romanları da eserlerine katmıştır. Anı, günce türünde de eserler veren yazar deneme, gezi ve inceleme alanında da eserleri Türk Edebiyatına kazandırmıştır. Oktay Akbal’ın ilk dönem öykülerinde temel konu, birey ve bireyin yaşadığı anlamsızlık, yabancılaşma ve bunalımdır. Yazar otobiyografik unsurlardan çokça yararlanarak kuşağının orta sınıf, küçük kentli insan profilini yansıtmaya çalışmıştır. Bu ilk dönem öykülerinde toplumsal dekor genelde arka fonda durur ve bireyin ruhsal dünyası üzerinde etkide bulunur. Başta savaş olmak üzere toplumsal gelişme, yaşam biçimlerinin değişmesi, ortadan kalkan mahalleler yazarın bunalım yaşamasındaki temel öğelerdir. Fakat savaşın bitimiyle yazarın mutluluğu yakalayamaması ondaki kişisel bir bunalım halini de açıkça yansıtmaktadır. Önce ‘Ekmekler Bozuldu ve Suçumuz İnsan’ Olmak bu açıdan dönemin küçük, kentli, orta sınıf insanının yaşam biçimlerine, duygularına, umutlarına, hüzünlerine, yalnızlığına çevrilmiş bir projektör olarak değerlendirilebilir. 5

Oktay Akbal, eski bir İstanbulludur ve bu nedenle 1930’ların, 1940’ların bozulmamış İstanbul’unda kendisinden ve yakınlarından, arkadaşlarından, dostlarından kalan hazineleri arar. “Anılar kuşlar gibi konacak dal arar” dizesini yaratan Oktay Rıfat’ın uyarısıyla anılarını daldan dala kondurur. Fatih’te, sinemalar, eğlenceler semti Şehzadebaşı’nda, Cağaloğlu’nda, Sait Faik’in İstiklal Caddesi’nde, Beyoğlu’nun renkler, coşkular ve cümbüşler merkezi Çiçek Pasajı’nda dolaştırır. Okurlarına dünle bugünün tanıklıklarını, duygusal birikimlerini, farklılıklarını, hangi odakta birleşip hangi odakta ayrıldıklarını gösterir. Canlandırır ve yaşatır. Ama bugüne göre kişiyi daha az yıpratan, daha az soysuzlaştıran, daha az pisliklere bulayan “dün”ü sevgiyle, özlemle anlatır ve “bugün”ün karmaşasından, bugünün rezilliğinden kaçmak ister. 6

Anlatıcı rastladığı her kişiye, birer öykü kişisi olarak bakar neredeyse. Yazmasa da aslında her birinin birer öykü kahramanı olduğundan emindir; oynadıklarını düşlediği oyunlara, filmlere, öykülere, hatta romanlara dalar. O daldıkça, biz de öykülerin anlatıcısını tanımaya koyuluruz ucundan kıyısından. Anlatıcının, öykü kişilerini izlediği, onların peşine takıldığı bile olur kimileyin. Akbal’ın öykü kişileri hep gidiş geliş içindedir, hep hareket halinde. Duran öykü kahramanlarıyla tanıştırdığında bizi, bu kez de onların seyir penceresinden aktarmaya girişir olup bitenleri. Sonuçta onun “ben”leri, yapayalnız da olsalar, kendi sinemalarının makinistidir hep. Böyle olunca, hemen bütün öyküler, birer uzak bakış yanılsaması yayar. Ancak böyle de olsa, yakın çocukluk duran duyguları taşar öykülerden. 7

Zaten öykü bir sinema izlemek ve o filmi en yakınına anlatmak gibidir. Hayat bir filmdir ve her kare yazarın ağzından sözcüklere dönüşür. Sadece olay örgüsü değil, ayrıca kahramanın iç dünyası da yazarın süzgecinden geçer. Akbal’ın öykülerinde karakterlerin iç dünyası fazlasıyla gözlemlenir. Akbal, “hayatının tekdüze akışını değiştiremeyen, değiştirmek istedikçe gelenek ve görenekler yüzünden çevrenin yadırgayış ve ayıplayışlarıyla gene eski çizgisine dönmek zorunda kalan”, “ince duygulu, aydın bir orta sınıf insanını” anlatır öykü ve romanlarında. Öykü ve romanlarında yer alan iç çatışma ve hesaplaşmalar, denemeleri ve günlük gazete yazılarında Türk toplumundaki değişim ve gelişim sorunlarına, Kemalist bir bakışla çözüm arayan, içten ama serinkanlı bir anlatımla yer değiştirir. 8

Oktay Akbal’ın ruhsal dünyasının ve doğal olarak yazı dünyasının biçimlenmesinde babasının ölümü ve ardından yaşanan olaylar çok etkili olmuştur: “babamın erken ölümü, ekonomik durumumuzun bozulması, annemle kapalı bir yaşam, geçim sıkıntısı beni iç dünyama kapattı. Olaydan çok iç düşünceler, sezgiler, arayışlar, düşler ağır bastı. Ama bunlardan da yalnız kendimi değil, kendime benzeyenleri anlattığımı, her okuyanın bu öyküleri ‘kendisi yaşamış’ gibi duymasını istedim. Doğallıkla bu, kendiliğinden oldu. Yazmanın, anlatmanın doğal akışı içinde.”9Babamın hastalığı, ölümü, cenaze, sonra o koca evden taşınmamız. Bir düzen böylesine çabuk nasıl değişirdi, anlayamıyorum. Dostlar, çevre, hepsi hepsi değişti. Yalnızdık, yoksulduk! Bir ana, bir oğul. 10

 

Serpil Tuncer

 

 

KAYNAKÇA

1- AKBAL Sirmen Ali Oktay Akbal’a Saygı Milliyet Gazetesi 16 Nisan 1997

2-AKBAL Oktay Önce Ekmekler Bozuldu Cumhuriyet Kitapları 13. Baskı 2012 İstanbul 3-ASLAN Cumhur Muhafazakârlık–Modernlik Geriliminde Oktay Akbal Öykücülüğü A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi Sayı 29 Prof. Dr. Zeki Başar Özel Sayısı s:121-Erzurum20016–http://e- dergi.atauni.edu.tr/ataunitaed/article/view/1020001697/1020001696

Erişim Tarihi: 27/09/2017

4-ANDAÇ Feridun Cumhuriyet Gazetesi Kültür Eki Sayfa 14/ http://earsiv.sehir.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/11498/40853/001521294006.pdf?sequence=1) Erişim Tarihi: 27/09/2017

5-ASLAN Cumhur Muhafazakârlık –Modernlik Geriliminde Oktay Akbal Öykücülüğü A. Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi Sayı 29 Prof. Dr. Zeki Başar Özel Sayısı S:129 -Erzurum 20016

http://e-dergi.atauni.edu.tr/ataunitaed/article/view/1020001697/1020001696 Erişim Tarihi:28/09/2017

6-BUYRUKÇU Muzaffer Dünle Bugünün Tanıklıkları

http://earsiv.sehir.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/11498/40798/001521300006.pdf?sequence=1 Erişim Tarihi:27/09/2017

7-ASLANKARA M sandık Öykücülüğümüzde Bir Anadamar: Oktay Akbal

http://earsiv.sehir.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/11498/40764/001521290006.pdf?sequence=1 Erişim Tarihi:28/09/2017

8-SENNUR Sezer Oktay Akbal’ın Günlükleri Cumhuriyet Kitap Sayı:211 S:7

9-ASLAN Cumhur Muhafazakârlık –Modernlik Geriliminde Oktay Akbal Öykücülüğü A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi Sayı 29 Prof. Dr. Zeki Başar Özel Sayısı –S:121Erzurum 20016

http://e-dergi.atauni.edu. tr/ataunitaed/article/view/1020001697/1020001696 Andaç Feridun, “Bir Öykü Evreni Yazarın Evreninden bir Parçadır”, Oktay Akbal İle Söyleşi, Adam Öykü, sayı 4, Mayıs-Haziran 1996.

10-ASLAN Cumhur Muhafazakârlık –Modernlik Geriliminde Oktay Akbal Öykücülüğü A .Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi Sayı 29 Prof. Dr. Zeki Başar Özel Sayısı –S:121 Erzurum 20016 – Müzeyyen Abla,  Bayraklı Kapı, s. 173

http://e-dergi.atauni.edu.tr/ataunitaed/article/view/1020001697/1020001696 – 2017 4

 

Leave a Comment

İlgili İçerikler