0

VÜS’AT ORHAN BENER

 “Gidiverdi Benim Güzel Sevgilim.”

 1950 kuşağı öykücüleri arasında yer alan Vüs’at O. (Orhan) Bener (1922-2005), 1950’de New York Herald Tribune gazetesi ile Yeni İstanbul gazetesinin ortaklaşa düzenledikleri öykü yarışmasına ‘Dost’ adlı öyküsü ile katılarak edebiyat dünyasına adım atmıştır. ‘Dost’ aynı zamanda yazarın ilk öyküsüdür. 1950’de başlayan yazı hayatını 2001 yılında on bir kitapla tamamlamıştır. Edebiyatımıza altı öykü, iki roman, iki tiyatro ve bir şiir olmak üzere on bir kitap kazandırmıştır. Her ne kadar farklı türlerde eser yazmışsa da onun Türk edebiyatındaki yerini belirleyen öykücülüğüdür.1

Vüs’at Bener’in dünyaya gelmesi de hayli ilginçtir. Babasının öğretmenlik mesleğinden dolayı aile zorunlu olarak Samsun’da bulunmaktadır. Annesinin doğum sancıları başladığında Yunanlıların Samsun’u top ateşine tutması nedeniyle ebeye haber verilemez. Bu yüzden Vüs’at O. Bener top sesleri altında dünyaya gelir. Üstelik yazara ailesi tarafından verilen isim de ilginçtir. Vüs’at; bolluk, genişlik, imkân ve uzam anlamına gelmektedir. Vüs’at O. adının açılımı Vüs’at Orhan şeklindedir fakat “Orhan” ismini yazar, kendi isteğiyle sonradan alır. Bununla ilgili Vüs’at O. Bener şunları söylemektedir:

Aslında benim adımı babam Vüs’at olarak koymuş; ancak okul yıllarında arkadaşlarımın bu adı telaffuz edememeleri üzerine babama, bana, ikinci bir isim daha koyması için ısrar ettim. O sıralar Erhan da doğmuştu. Onun adından da etkilenerek ‘Orhan’ ismini nüfus kâğıdıma eklettik. İlk öyküm yayınlanana kadar ‘Orhan’ adını kullandım. Ancak adım ile ilgili o kadar çok hata yapılıyor ki bizlerin toplum olarak isimlere önem vermeyen insanlar olduğumuzu düşünüyorum ve bu nedenle öykülerimdeki kahramanlara isim vermiyorum.” 2 demiş ve bu arada öykü kahramanlarının neden isimsiz olduklarının da açıklamasını yapmıştır. Düzenli bir aile ortamında iyi bir eğitim alarak yetişen Vüs’at ve Erhan okuma alışkanlıklarını küçük yaşta edinmiştir. Vüs’at ortaokulu bitirdiği zaman çağın bütün edebiyatçılarının kitaplarını okumuştur. Şüphesiz ki bu eğitimin Vüs’at’ın derslerinde çok büyük etkisi vardır. “Ortaokulu bitirdiğim zamanki verdiğim yazılı kâğıtlarımı okuyan öğretmenlerimin, ‘Olağanüstü, bu bacaksız nasıl yazmış bunları.’ dedikleri olurdu. Sivas’tayken anımsıyorum, bisiklete binmişim de giderken yolda durdurmuşlardı, ‘Sen nereden çıkardın oğlum bu lafları, ne güzel yazmışsın, falan.’ diye övgüler alır Vüs’at Bener. Benzer olaylarla birçok defa karşılaşacaktır.3

Okul günleri ders çalışarak vaktini değerlendiren Vüs’at Bener, izin günleri sinemaya ve tiyatroya gitmektedir. Ortaokul yıllarında başlayan sinema tutkusu hayatının sonuna kadar devam etmiştir.4 İkinci Dünya Savaşı’nın başlaması nedeniyle Bursa Işıklar Askerî Lisesi’nden 1939 Mayıs’ında erken mezun olan Bener, yaklaşık altı ay Kayseri’de staj yapar. Aynı yıl Kara Harp Okulu’na başlar. Ocak 1941’de Kara Harp Okulu’nu birincilikle bitirdikten sonra 1941 yazında Edremit’e atanır. Erhan Bener’in ‘Vüs’at O. Bener İçin…’ başlıklı yazısında anlattıklarına göre, bu sırada Bolu’da ailesinin yanında yaşayan Erhan Bener, şiddetli bir mafsal romatizmasına yakalanır. Doktorlar kışı ılıman bir iklimde geçirmesi gerektiğini belirtirler. Bunun üzerine Vüs’at O. Bener, kardeşini de yanına alarak Edremit’e gider. Fakat 205. Dağ Alayı, Dikili’ye nakledilmiş olduğu için orada göreve başlar. Burada beş ay kaldıktan sonra Bergama’ya atanır. Kışı kardeşiyle birlikte burada geçirir. Bir süre sonra babası kendi isteğiyle Bergama’ya tayin edilir ve bütün aile tekrar bir arada olacaklarına sevinirken Vüs’at O. Bener’in bağlı olduğu tümen (1942’de) tekrar Edremit’e atanır. 5Askeriyenin orduevinde düzenlediği gecelerden birinde ilk eşi Gazale Harputlu ile tanışır. İlk olarak dış görünüşüyle Vüs’at Bener’in dikkatini çeken Gazale Hanım uzun boylu, zarif, güzel bir bayandır. Gece boyunca beraber vakit geçiren çiftin arasında güzel bir yakınlık doğar. 6 Böylece evlenirler. Genç çift bir de bebek beklemektedir. Gazale Hanım sekiz aylık hamiledir. Bir akşam gittikleri sinemada Gazale Hanım aniden rahatsızlanır. Beyin humması geçirmiştir. Zamanın tıbbi imkânlarının yetersizliğinin de etkisiyle 1946 yılında kırk sekiz saat içinde Gazale Hanım vefat eder. Karnındaki sekiz aylık bebek sezaryenle alınır. Ancak iki saat yaşatılabilir. Vüs’at Bener’in kırk sekiz saat içinde hem eşini, hem de oğlunu kaybetmesi onda derin izler bırakarak geçici psikolojik rahatsızlığa neden olur. 7 1946 yılının sonlarına doğru Vüs’at Bener’in hayatına sıra dışı, entelektüel bir kadın girer. “O sıralarda ben (25) yaşındayım ve bir aşk hayatı başlıyor. Dame de Sion mezunu bir hanımla karşılaşıyorum, çok uyanık, o da (24) yaşında. Birbirimize müthiş tutuluyoruz, mektuplaşıyoruz. Ama hoş görüyorlar, hoşlarına gidiyor sevdamız, fakat sonuçlanmıyor.”8

İlişkinin temeli duygu ve fikir birliğine dayanmaktadır. Neriman Ündeğer, yakışıklı ama entelektüel birikimi olmayan bir veterinerle evlidir. Kendisinin kültürel birikimine kocası karşılık verememektedir. Vüs’at Bener ve Neriman Hanım çevre ve konum itibariyle genellikle mektuplaşarak ilişki kurabiliyordur. Tutkuyla, aşkla yazılmış bu mektuplar Vüs’at Bener’in hayatında çok önemli bir yere sahiptir. Erhan Bener ve diğer arkadaşları bu mektupları okuduğunda anlatılan aşka büyük saygı duymuş ve Neriman Ündeğer’e oldukça romantik olan ‘Viola’ ismini koymuşlardır. Mektuplar sadece içeriği yönünden değil; dil ve üslup bakımından da etkilemiştir. Ve Vüs’at Bener’e yazması için sürekli ısrar etmişlerdir. Vüs’at Bener’i yazarlığa sevk eden bu mektuplar, ne yazık ki 1951’deki tutuklanmasından önce kayda geçmemesi gerekçesiyle kendisi tarafından yakılmıştır. 9

Yazar, 1950 yılında Ankara’ya atanır. Bu yıllarda kardeşi Erhan Bener de Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde 3. sınıf öğrencisidir. Vüs’at O. Bener, Ankara’ya atandıktan sonra kardeşi Erhan Bener’in edebiyata düşkün arkadaşlarından oluşan bir gruba katılır. O sırada New York Herald Tribune ve Yeni İstanbul gazeteleri ortaklaşa bir öykü yarışması düzenlemektedir. Erhan Bener ve arkadaşları Vüs’at O. Bener’in bu yarışmaya katılması için teşvik ederler. Yazar, 28 yaşında ‘Dost’ öyküsünü bu nedenle yazar. 10 Yazar, 1950’de Demokrat Parti iktidarı sırasında, komünistlik propagandası yaptığı gerekçesiyle tutuklanır, takipsizlik kararı çıkar, aklanır. Bu arada yazar Kore Savaşı’na gönüllü gitmek isteyenler arasındadır; fakat bu dilekçesi işleme konmaz. “(…) Kore savaşında uğranılan büyük kayıpların kamuoyunda yarattığı tepkiyi bastırmayı düşünen hükümet, bizde çok kez iktidarlarla uygulanan bir mizanseni ortaya koydu ve komünizm umacısını canlandırmak amacıyla yurt genelinde geniş bir tutuklama kampanyası başlattı. Bu kampanyadan ben de ağabeyim de nasibimizi aldık. O asker olduğu için, Askerî tutukevine, ben Ankara Hilton diye adlandırılan Ankara Kapalı Cezaevine kapatıldık. O günlerin başlıca gazeteleri, Cumhuriyet de dâhil, polisin verdiği bilgiye dayanarak sekiz sütuna manşet, evimizin bodrumunda büyük bir cephanelik ve Moskova ile haberleşmeyi sağlayan telsiz cihazları bulunduğunu yazdılar! Üç aylık tutukluluktan sonra, ikimiz aynı gün tahliye edildik.11

Yapılan araştırmalar sonunda delil bulunamamış ve iki kardeş üç ay tutuklu kaldıktan sonra aynı gün serbest bırakılmıştır. Vüs’at Bener, başından geçen bu talihsiz olayı kendine has alaycı üslubuyla şöyle anlatır: “Sonuç; beraat, takipsizlik, ama neye yarar, boyunlarına asılan yafta hiçbir zaman çıkarılamaz. ‘Dikkat sakıncalıdır, ısırır!’ 12 Vüs’at Bener tutuklu kaldığı süre boyunca ailesinden ve nişanlısı Raziye Hanım’dan sürekli destek görmüştür. Raziye Hanım’ın ailesi bu olaydan sonra evliliğe pek sıcak bakmamaktadır. Raziye Hanım tüm olumsuzluklara rağmen Vüs’at Bener’in yanında yer almış ve tutukluluk süresi bittikten kısa süre sonra evlenmişlerdir.13

1953 yılının 1 Ağustos’unda yazar askeriyeden ayrılır ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne kaydını yaptırır. Eşinin maaşıyla geçinmek zorunda kalan Vüs’at O Bener’in zor günleri başlamıştır. Ailesinden ve eşinden gördüğü destekle okumaya kararlıdır. Bu zor günleri şöyle anlatır:

Kış bastırdı. Soğuk, eksi yirmilere ulaştı çarçabuk. Fakülte Cebeci’de. Mebus evleri Cebeci arası yayan bir saat en az. Dersleri izlemeliyim. Kaçırırsam ipin ucunu, bir yıl güme gider. Düşüyorum yollara. Ne denli erken davransam, amfi dolmuş oluyor hınca hınç öğrencilerle. En arka sıralarda bile oturacak yer bulamıyorum. Hoca’nın sesini işitmek olası değil üstelik. Hem ne yapıyor hocaların çoğu, açıp kitabını okuyor düpedüz! Bir ay mı, daha mı fazla sonra, direnmenin yersizliğine karar verdim. Otur evinde, çalış daha iyi. Paltoma bürünüyorum. Tutumlu olmamız gerek, soba gündüzleri yakılmayacak. Hazır paraya can mı dayanır, erimeye yüz tuttu bile. Bir yandan bu böyle gitmeyecek, iş bulmalısın diyorum. Kardeşim Erhan Bener’den yardım isteyemem. Emekliye ayrılan babam, en bunalımlı çağını yaşıyor, aldığı emekli aylığı gülünç. Yanına gittiler Erhan Bener’in. İstanbul’da Sultanahmet’te çok kötü bir kira evinde babam, annem, kız kardeşim; Erhan Bener’in aylığının katkısıyla güç bela geçiniyor, yaşam savaşı veriyorlar. Bir arkadaşımın yardımıyla İstatistik Enstitüsü’nde (6.- lira) gündelikli iş bulduğum sıra mıydı, iyi anımsamıyorum, yine Erhan Bener yetişti imdadımıza. Hesap Uzman Yardımcısıydı o zamanlar. Bergama’ya teftişe gittiğinde, rahmetli eşimin mirasçılarıyla görüşür, peşine düşmediğim miras hisseme karşılık 4000 TL. alır, gönderir bana. Hiç unutmam karım Raziye Nugay’la birbirimize sarılmış, ağlaşmıştık. Karım, ‘Eh fakülte bitinceye kadar bu para yeter bize!’ diyordu. Ben, yine de bu paraya -çok gerekmedikçe- dokunmamaktan yanaydım. Fakülte bitti diyelim, aksamadan. Bir yıl da avukatlık staj süresi var. Büro açacağız sözde, neyle?” 14

“Açlığımı simitle ya da poğaçayla bastırarak Milli Kütüphane’ye gidiyorum, saat (18.00–22.00) arası fırsat buldukça sıcak, sessiz salonda kafamı toplayıp hukuk dilini çözmeye çabalıyorum. Bereket Osmanlıcam iyi. Türkân Rado’nun Almancadan çevirdiği Roma Hukuku Dersleri kitabı da içinden çıkamadığım bu dalda büyük yararı dokunuyor bana. Ne ki, sağlığım bozuluyor git gide. Bırakmalıyım Enstitü’deki işimi. Hastalanıp yataklara düşersem beter yıkılırım. Karım, yine destekliyor beni. ‘Ayrıl, ne yapalım…’ Oysa- adını anımsayamadığım- Şube Müdürüm, pek memnun benden. ‘Üç ay ücretsiz izinli sayalım seni.’ Şaşılacak kadar çabuk kavramışım istatistik kurallarını, inceliklerini. Beni İsveç’e bile gönderebilirmiş! Ah, daha hafif bir iş bulabilsem. Örneğin gece işi. Gündüzler bana kalsa…” 15

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, Fransızca Bölümü mezunu olan Raziye Nugay maddi ve manevi olarak yazarın yanındadır ancak on iki yıl süren bu evlilik 1962 yılında biter. Yazar eşiyle ilgili ayrılıklarının nedeni konusunda şunları söyler: “Bu evliliğim de kısa sürdü. Yaklaşık on iki yıl gibi bir süreyi kapsar. Raziye Hanım çok iyi bir kadındı. Görgülü, kültürlü, eğitimli. Ancak çok kıskançtı. Kıskançlığının boyutları artık o dereceye vardı ki benim dürüstlüğümden kuşkuya düşmeye başladı. Yapmadığım şeyleri yaptığımı düşündü. Bunlar beni inciten şeylerdi. Bir süre sonra ayrılmaya karar verdik.” 16

Daha sonra yazar kendisinden yirmi bir yaş küçük olan Ayşe Ilıcalı ile evlenir. Ayşe Bener, yazarla olan ilişkileri konusunda şu yorumlarda bulunur: “Zor bir dünyada samimiyet ve sevgiden yoksun ilişkilerden, küçük burjuva değer yargılarından, hırslardan uzakta kalmaya çalışarak, temelde yalnız iki insan birbirimize sığınıyorduk. Giderek çok yönlü bir sevgiyle bağlanmıştık birbirimize. Benim mücadeleci, gerçekçi ve kendisine göre daha güçlü bir yapım olduğunu söyler, onu hep koruyup kolladığıma inanır, bu onu rahatlatırdı. (…) Vüs’at da benim için sıkıntılı, umutsuz günlerimde sığabileceğim bir liman gibiydi.” 17

En başta söylediğimiz gibi edebiyatın değişik türlerinde yapıtlar vermesine karşın onun yerine belirleyen öykücülüğüdür. Öyküye eğilimi diğer türlerin önündedir. Bununla ilgili yazar şunları söylemektedir: “Genel olarak yazın türleri içerisinde eğilimim öyküye. Roman yazarken bile hep öykünün etkisiyle yazmışım. Öykü egemen yani, romanın tanımını yapsak, büyük bir süreç içerisinde insan ilişkilerinin gelişimi veya dünya görüşü, yaşam dilimini ele alırken, daha büyük, daha geniş ve daha az çeşitli diyebiliriz. Öykü, çok kısa bir süreçte bunları ele alıyor. Yani romana pek uymuyor. Temel olarak benim konumumda öykücülük ağır basıyor. Romana hazırlıktan ziyade öyküye dönüştürme söz konusu.” 18

 O hiçbir zaman öykücü kimliğinden vazgeçmemiştir. Cüneyd Ayral, Vüs’at O. Bener’le yapmış olduğu bir söyleyişinde şu soruyu sorar: “O zaman sözcük ustası mısın?” Vüs’at O. Bener ise bu soruyu şöyle cevaplar: “Ustası da değilim, mümkün olsa da en acemi olabilsem! Ustalık demek kepazelik demek, çünkü ustalık bir şeyin sürekli biçimde tekrarı anlamına geliyor.”19

Son olarak Feridun Andaç, Vüs’at O. Bener’in öykücülüğü hakkında şunları söylemektedir: “Türkçenin bütün renklerini, ritmini, bir anlatıyı biçimlendirmedeki güzelliğini görüyorsunuz. Bener, burada salt bir ‘üslup’çu değildir. Anlatımındaki yoğunlukla arka plandakini göstermede başarılı bir atmosfer yaratır. O, bu hüneriyle de öyküsünün buluşma noktalarının özünü yansıtmaktadır.”20

Her kalem günü gelince tükenmeye mahkûmdur. Bir yazar için en acı olanı, ölümün onu bulması ve yazacak onca şeyi varken, noktayı erkenden sayfa sonuna koyuvermesidir. 2004 yılında konulan KOAH teşhisinden sonra yazar oksijen makinesine bağlı olarak yaşamak zorunda kalır. 31 Mayıs 2005 tarihinde yazar aramızdan ayrılır. Ölümü ile ilgili eşi Ayşe Bener şunları söylemektedir: “31 Mayıs 2005 gecesi, doğum gününden yirmi bir gün sonra ‘ciğerlerine giren bir mikrobun yayılmasıyla’ kaldırıldığı yoğun bakımda gidiverdi benim güzel sevgilim.” 21

Serpil Tuncer

 

KAYNAKÇA:

1- Şen Mehmet, Vüs’at O.Bener Üzerinde Bir İnceleme (İnsan-Eser) Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Manisa 2017 S: 1

2-Şahin Ümran Vüs’at O.Bener ‘in Hayatı, Eserleri ve Hikâyeciliği, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı Yeni Türk Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Ankara- 2006 S:6/ Antakyalı Banu, Vüs’at O. Bener ’in Öykücülüğü, Yüksek Lisans Tezi, Çukurova Üniversitesi, Adana, Şubat 2002, S:11

3-Şen Mehmet, Vüs’at O.Bener Üzerinde Bir İnceleme (İnsan-Eser) Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Manisa 2017 S: 8/ Demet Eşmekaya, “Vüs’at O. Bener ‘Aklımca Varsa İşlevim; Karanlıkları Ortaya Koyarak, Aklıklara Dikkat Çekmektir.’”, Dil Dergisi, S. 110, Aralık 2001, s. 84

4-Şen Mehmet, Vüs’at O.Bener Üzerinde Bir İnceleme (İnsan-Eser) Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Manisa 2017 S: 11

5-Tutumlu Reyhan Vüs’at O.Bener’in Yapıtlarına Anlatıbilimsel Bir Yaklaşım Bilkent Üniversitesi Ekonomi ve Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Edebiyatı Bölümü Bilkent Üniversitesi Ankara Temmuz 2007 Doktora Tezi S:5/ Bener, Erhan. “Kişisel Görüşme”. 29 Kasım 2005. “Vüs’at O. Bener İçin…”. Dil Dergisi 110 (Aralık 2001):

6-Şen Mehmet, Vüs’at O.Bener Üzerinde Bir İnceleme (İnsan-Eser) Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Manisa 2017 S: 14-15

7-Şen Mehmet, Vüs’at O.Bener Üzerinde Bir İnceleme (İnsan-Eser) Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Manisa 2017 S: 15

8- Şen Mehmet, Vüs’at O.Bener Üzerinde Bir İnceleme (İnsan-Eser) Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Manisa 2017 S: 16 /Demet Eşmekaya, “Vüs’at O. Bener, ‘Aklımca Varsa İşlevim; Karalıkları Ortaya Koyarak, Aklıklara Dikkat Çekmektir’”, Dil Dergisi, S. 110, Aralık 2001, s.85

9- Şen Mehmet, Vüs’at O.Bener Üzerinde Bir İnceleme (İnsan-Eser) Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Manisa 2017 S: 16 10-Şahin Ümran Vüs’at O.Bener ‘in Hayatı, Eserleri ve Hikâyeciliği, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı Yeni Türk Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Ankara- 2006 S:23

11-Şahin Ümran Vüs’at O.Bener ‘in Hayatı, Eserleri ve Hikâyeciliği, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı Yeni Türk Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Ankara- 2006 S:27-28/ Bener Erhan, “Vüs’at O. Bener İçin”, Vüs’at O. Bener Özel Sayısı, Dil Dergisi, Sayı:110, Aralık, 2001, s. 7–17

12- Şen Mehmet, Vüs’at O.Bener Üzerinde Bir İnceleme (İnsan-Eser) Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Manisa 2017 S: 22/ Vüs’at O. Be ner, “Kendi Öyküsü”, Gündoğan Edebiyat, Bahar 1994. Alıntılanan Kaynak: Vüs’at O. Bener, “Bir Tuhaf Yalvaç”, Haz. Alpagut Gültekin, Norgunk Yay. Ocak 2004, s.196

13- Şen Mehmet, Vüs’at O.Bener Üzerinde Bir İnce leme (İnsan-Eser) Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bi limler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Manisa 2017 S: 22

14-Şahin Ümran Vüs’at O.Bener ‘in Hayatı, Eserleri ve Hikâyeciliği, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens titüsü Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı Yeni Türk Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Ankara- 2006 S:31-32/Gültekin, Alpagut, Bir Tuhaf Yalvaç, Norgunk Yayınları. İstanbul, 2004

15-Şahin Ümran Vüs’at O.Bener ‘in Hayatı, Eserleri ve Hikâyeciliği, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Ensti tüsü Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı Yeni Türk Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Ankara- 2006 S:33/Gültekin, Alpagut, Bir Tuhaf Yalvaç, Norgunk Ya yınları. İstanbul, 2004 S:201

16- Şahin Ümran Vüs’at O.Bener ‘in Hayatı, Eserleri ve Hikâyeciliği, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı Yeni Türk Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Ankara- 2006 S:20/ ANTAKYALI Banu, Vüs’at O. Bener ’in Öykücülüğü, Yüksek Lisans Tezi, Çukurova Üniversitesi, Adana, Şubat 2002, S:12

17-Şahin Ümran Vüs’at O. Bener ‘in Hayatı, Eserleri ve Hikâyeciliği, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı Yeni Türk Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Ankara- 2006 S:21/Bener Ayşe, “Vüs’at’sız” İmge Öyküler, S: 4, Ağus tos – Eylül 2005, s. 115

18-Andaç Feridun Öykü Yazmak Öyküyü Düşünmek Doruk Yayınları 2008 İstanbul S:268 /Bener Vüs’at O. Düşler Öyküler ve İmge Öyküler, Ö. Karabulut’un Yap tığı Söyleyişinden Ağustos-Eylül 2003

19-Okur kaya Didem 2011 Vüs’at O. Bener’in Sanatı ve “Ihlamur Ağacı” Oyunun Yapısalcı Bir Yaklaşımla Çözümlenmesi Çanakkale On sekiz Mart Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili Ve Edebiyatı Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi 2011, S: 8/Cüneyd Ayral, “Vüs’at O. Bener s. 148.

20- Andaç Feridun Öykü Yazmak Öyküyü Düşünmek “Vüs’at O.Bener’ in Öykü Evrenine Giriş” Doruk Yayınları 2008 İstanbul S:280

21-Şahin Ümran Vüs’at O.Bener ‘in Hayatı, Eserleri ve Hikâyeciliği, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı Yeni Türk Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Ankara- 2006 S:49/ Bener Ayşe, “Vüs’at’sız”, İmge Öyküler Der. S. 4, Ankara, Ağustos-Eylül 2005, s. 114–116

 

Leave a Comment

İlgili İçerikler