SEMT PAZARI Semtimizin pazarı eve biraz uzak. O kadar yolu yürü, erzakları yüklen taşı; doğrusu üşeniyorum. Uzun zamandır gitmemiştim ama bir gün içimden pazara...
ZIT KUTUPLAR, ALGOFOBİ VE ACI
Her şey zıddıyla güzel ve kıymetli. Bir diğer tabirle zıt kutuplar birbirine değer katar ve anlam kazandırır. Gündüzü değerli kılan, zifiri karanlıktır. Gecenin göz gözü görmeyen kör saatlerinde, kendimizi güvende hissettiğimiz günün aydınlık saatlerinin kıymetini anlarız. Kışın zemheri zamanlarında yazın iç ısıtan anlarını, güneşin yakıp kavurduğu zamanlarda rüzgârın üfül üfül estiği baharın serin saatlerini ararız. Düşünsenize yirmi dört saat aydınlık ya da yirmi dört saat karanlık… Karanlığın ya da aydınlığın kıymeti kalır mı? Mevsimlerin olmadığını düşünün; günler ya hep sıcak ya da hep soğuk olsa, her ikisi de değersizleşmez mi?
Biraz da zıt kutuplara farklı açıdan bakalım. Hiç acının olmadığı herkesin mutlu mesut olduğu tozpembe bir dünya düşleyelim. Hiç yokuş yok, dilediğiniz zaman yatıyorsunuz, dilediğiniz zaman kalkıyorsunuz, hiç çalışmıyor canınızın istediğini yapıyorsunuz. Ölüm, ayrılık, dert, tasa yok. Her şeye sahipsiniz. İnişin, çıkışın, dağın, taşın olmadığı bir yolda ağır ağır gidiyorsunuz. Yolun kenarlarına aklınıza gelen bütün güzellikleri koyalım. Hava dilediğiniz gibi olsun. Emin olun bir süre sonra sıkılacak ve iniş çıkışları arayacaksınız.
İniş çıkışları sadece ölüler önemsemez. Çünkü onların kalpleri atmaz ve ölülerin grafiği sadece düz çizgiden ibarettir. Hâlâ soluk alıp veren biz insanlar için, ölünceye kadar hayatımızda iniş çıkışlar -istemesek de- hep olacak ve bu iniş çıkışlar bizi diri tutup hayata bağlayacak.
Atalarımızın “Durgun su kokar” dediği akarsu, iniş çıkışların olmadığı, salt mutluluktan ibaret, şüpheden arındırılmış, çatışma ve fikir ayrılıklarının olmadığı, acıdan öcü gibi kaçıldığı akarsudan başkası değildir. Palyatif toplum bunu istemekte, insanların sorgulamasını istemeyen iktidarlar da bunu desteklemektedir.
Burada karşımıza algofobi çıkmaktadır. İnsanlar acıdan, ölümden korkar gibi korkmakta, pandemi dönemi COVİD-19’den kaçtığı gibi kaçmaktadır. Algofobi antibiyotiklerin ya da ağrı kesicilerin düzensiz ve gereksiz kullanıldığında bağışıklık sistemini bozması gibi sinir sistemini bozar ve acı eşiğini sürekli düşürür. Öyle ki insan kalemini evde unutmaktan perişan olup, beğenilmeyen gönderisinden dolayı yataklara düşer hale gelir.
Kendi gibi düşünmeyen insanların varlığı, onların ağzından dökülecek sözcüklerin onu üzme ihtimali bile korkunç bir şeydir. Bunun için en güvenli liman, kendi gibi olan insanlarla aynı limana demir atmaktır. Hatta toplumda farklı düşünen insanlar tehlikelidir ve derhal ilaçlanmalı toplum bu virüslerden temizlenmelidir. Bu düşüncenin temelinde yine algofobi yatmaktadır. Oysa farklılıklar bizim zenginliğimiz. Acılarımızsa mutlu olduğumuz anları aydınlatan, güneşimizdir.
Hadi şimdi bizi biz yapan acılarımıza sarılalım, etrafına yaydığı ışık için ona şükranlarımızı sunalım.
Serkan Uslu