YUFKACI “Hep şu kadının yüzünden sinirleniyorum. Uyy, beni sinirlendirmeyin!” “Ne olur sinirlenince?” “Kovarım dükkândan.” “Demek kovarsın. Sebep?” “İki de bir geliyor. Yufka kaça, diye...
BEN
Seni düşünmekten yoruldum. İnsan olmak ne zor!
Olmuyor of!
Kendiyle barışmaya çalışıyordu. Aynaya ne zaman baksa birileri araya giriyordu. İç sesi dış sesine karışınca, zihninde dönüp duranlar geçmişe ait ne varsa getirmişti. Bir süre bu hengâme ile uğraştı, sonra gidip uzandı.
“Bir insanın çaresizliğini ne örter?” diye söylendi. Bu soruyu sormak on yılını almıştı. Aslında benliğine karşı bir savaş verdiğini çok sonraları anlamıştı. Oysa uzun yıllar etrafındaki insanları gözlemlemiş ama bir türlü ısınamamıştı. Belki de sorun insanın kendini tanımaması ya da tanımaya çalışmamasıydı. İç çatışmalarını hiç gözlemlememiş olmak, ruhunu ondan alıp götürmüştü sanki. İşini çok seviyordu. Ancak diğerleriyle sorunları vardı besbelli. Yeniden bilgisayarın başına oturdu.
“Canım eve iş getirmesen…” diyen kocasının sesi onu kendine getirmişti.
Oldum olası onun için ders çalışmak büyük keyifti. Fakat iletişim konusunda eksikleri olduğu açıktı. Nedense sorularla cevaplar hiç eşleşmemişti. Sanki kafasında kocaman, içi sorunlarla dolu bir bulut akıp gidiyordu. Ve bu sorular çoğu zaman fırtınaya neden oluyordu.
“Peki, bu projeler ne olacak?”
Yöneticisi, “Olmasa ne olur?” dediğinde bu basit cümle dahi bir başkası adına benliğinde yer bulmuştu. Oldurmaya çalışmak bir mücadeleydi. Oysa o ne yapacağını bilen olmuştu her zaman. Sadece bunu fark etmek zaman almıştı. Bu süreçte olan bitene fazlaca takılmıştı. Yaşam akarken onu zora sokmak bir yanlıştı. Diğerine bakışını değerlendirme fırsatını yeni yakalayabilmişti. Yani gözlemlerini bir bakışa çevirmekle, yanı başındaki çözümleri görmüştü. Bazen bir rahatsızlık kişiyi kendine getiriyordu. Bir farkındalık yaşayınca ortaya çıkan çaresizliği üzerini örten çarelerle buluşmuştu.
“Hep sen!” demişim.
“Artık sıra benim.”
“Kendime gelmem zaman aldı.”
“Açıldı gözüm.”
Bazen çok küçük şeyler sıkıntı veriyordu. Öyleyse birey, hayatla bir alıp veremediği olduğunda, dışarıdan bir görüşle de kendine bakmalıydı. Bu görüş bazen bizim bazen de başkasının görüşü olabilirdi. Hayatı yeniden kurgulamak için fırsatlar vardı. Sadece bizim üzerini örttüğümüz çareleri görmeye ihtiyacımız vardı.
Nurhayat Kayar