SAATİ Saati soruyorsanız Saat: 8:45’dir Zaman da aslında büyük bir boşluk gibidir Biz bir vakitler mavi gökyüzüne şöyle bir bakıyor, bu bir rüya mı...
Minarelerin gölgesi kerhanelere düşerken
Tezgâhlarda yüreğini bozduruyor esnaf
Madeni ve ıslak.
Özümüz karın tokluğu evet ama
Ekmeği kim nasıl kazanacak?
Kovalıyorum
Kovalıyorsun
Kovalıyorlar…
Plazma televizyonda şişman gösteriyor
Her Afrikalı çocuk…
Geri kalanlar saat ve parfüm satıyor…
Bu İstanbul bir acayip şehir;
İnsanlar kan, kemik ve magazin
Geri kalanlar bir tuhaf kokuyor..
Çürüyorum
Çürüyorsun
Çürüyorlar…
Çağımız altın çağı!
Gökdelenler tavşanlar gibi çiftleşirken
Kör bir Çingene güneş gözlüğü satıyor…
Baksanıza, altın çağın kuyumcusu bile iflas ediyor!
Tapu kadastro müdürlüğünde kıyılan nikâhlara
Dört ayrı kanaldan şahit olmak;
Minibüsçülerin taksicileri bıçaklaması;
Ya da on dört yaşındaki kızların
Lohusa şerbetinden kaçması değil ama
Bakkal Kalender’in veresiye defteri bu aralar canımı sıkıyor!
Ödüyorum
Ödüyorsun
Ödüyorlar…
“Tanrı olmasaydı icat etmek gerekirdi “demiş
Voltaire ya da Dostoyevski’ydi
(Kültürüm yetmese de, bunu sonra hatırlamalı)
Fakat öyle zannediyorum ki
Bu bizdeki Çin malı !
Uğur Yılmaz Arlıer