0

Sabahın erkeninde uykulu gözlerini kapamamak için direnen Itır, o pencereyi görmeyi bekliyordu servis sokağa saptığında. Gözlerini yumsa uyuyacakken o pencereye bakmak için başını koltuğa hiç dayamazdı. Hadi uyursa, hadi gizli bir selam gönderdiği o pencere kenarındakileri göremezse diye. Geniş bahçesindeki çimleri hep bakımlı sitenin bloklarından biri önünde boy vermiş sedir ağacının kozalaklarına bakarken fark etmişti o pencereyi. Ve pencerenin gerisindekileri.

Çoğu pencerelerin perdeleri sımsıkı kapalıyken ikinci kattaki evin perdelerinin her sabah açık olması hemen göze çarpıyordu. Sedir ağacına bakan Itır’ın gözleri, sedirin dallarının değdiği ikinci kattaki camlara işte böyle kaydı.

Itır, pencerenin gerisindeki yaşlı çifti ilk fark ettiğinden beri karıkoca her sabah pencere önündeki karşılıklı iki berjer koltukta sabah kahvelerini yudumluyor olurlardı. Hiç aksamazdı kiremit renkli apartmanın ikinci katındaki perdeleri hep açık pencere kenarında sabahları kahve içişler. İlle o saatte yardımcı kadın olduğu besbelli olan kısacık saçlı muhtemelen yabancı bir kadın, elindeki tepsiyle bembeyaz saçlı yaşlı kadına ve dökülmüş saçlarından geriye enseye yakın gri renkte birkaç tel kalmış yaşlı adama kahvelerini getirirdi. Yaşlı karı koca için sabahla, hayatla günaydınlaşmak, kahve kokusuyla, kahve tadıyla başlıyordu.

Kışın kiremit rengi evin önündeki çamların üstü karla kaplandığında o kahvenin buğusunu, kokusunu duyardı sanki Itır. Yaşlı karıkocanın emekli olmadan önce sabahları kendi işe gidişlerini, yolların, çatıların buz tuttuğu soğuk Ankara günlerinde nasıl zorla yürüdüklerini hatta bazen kayıp düştüklerini hatırlayıp, konuştuklarından da emindi sabah sohbetlerinde.

Üç yıl boyunca neredeyse her gün karıkocanın karşılıklı kahve içişlerine tanık oldu Itır. Baharları pencerenin altındaki erik ağacı çiçek açarken, iğde kokuları sokakları burcu burcu kokuturken…  Yazın buram buram Ankara sıcağında… Beş iri parçalı yemyeşil yaprakları güz vakti hüzünlü kızıla dönüşen sarmaşıklar, bahçe duvarlarına romantizmin resmini çizerken… Kışın köknarlar, sedirler, mavi çamlar karla kaplanmışken.

Kışa doğruydu. Itır, pencerenin bomboş olduğunu gördü o sabah. Ertesi günler pencere önü yine boştu. Epeyce bir süre pencere önüne oturan, kahve içen olmayınca meraklandı. Neredeyse servisten inip, apartmanın ikinci katındaki kapılarını çalarak yaşlı karıkocaya “iyi olup olmadıklarını” sormak istiyordu. Neyse ki bir gün pencere önünün yeniden dolu olduğunu fark etti.

Pencere önündeki koltuklar yerli yerindeydi; ama her sabah gazetesini okurken rastladığı yaşlı adamın koltuğu boştu. Yardımcı kadının elindeki tepside de sadece bir kahve fincanı vardı.

Itır ertesi gün, daha ertesi gün yalnızca yaşlı adamın koltuğunun olduğu tarafa umutla baktı. Koltuk her seferinde boştu. Yaşlı adam gözükmüyordu. Karısı tek başına içiyordu kahvesini. Çoğunlukla başı eğik, gözleri yere dikilmiş halde oturuyordu koltuğunda. Yaşlı adam ölmüştü, bu apaçıktı. Tek başına sabah kahvesini içen yaşlı kadın, gözlerini yerden kaldırıp kocasının ölümüyle boş kalmış koltuğa bakamıyordu sanki. Bakmak da istemiyordu besbelli. Itır’ın içi sızladı yaşlı adamın ölümünün ardından onca yıllık eşinin tek başına kaldığını anladığı anda.

Bir yılı geçkin bir süre bembeyaz saçlı kadın, her sabah gözleri yerde içtikahvesini. Kahve keyfi filan yapmıyordu kahvesini yudumlarken. Kaybettiği kocasını özlemle anıyordu o an. Bunu Itır bile anladı sabahları kısacık bir an gördüğü o manzaradan. Kahveler keder veriyordu tek başına yudumlanırken.

Ertesi sonbahar, rüzgâr yere düşen sararmışkuru yaprakları savurturken o sabah kiremit renkli apartmanın perdeleri hep açık ikinci kat dairesindeki kalabalığı fark etti Itır. Ev, insan doluydu. Yaşlı kadının koltuğu boştu ama. “Misafirleriyle ilgileniyor olmalı” diye düşündü Itır.

Birkaç hafta boyunca evdeki kalabalık devam etti. Gerçi giderek azalıyor gibiydi; ama yine de epeyce insan vardı evin içinde. Yaşlı kadın yine pencere önündeki yerinde değildi.

Birkaç ay sonra ev boşalmış, pencere ıssızlaşmıştı. Itır, yaşlı kadını eve gelen oğlunun, kızının ya da misafirlerinin artık tek kalmasın diye beraberinde götürdüklerini düşünmek istedi. “Kışı geçirdikten sonra döner gelir herhalde evine” diye geçirdi aklından.

Kışa girmek üzereydiler. Artık kiremit renkli apartmanın ikinci katındaki perdeleri açık pencere önündeki koltukların ikisi de boştu. İçerde de kimseler gözükmüyordu. O sabah yine yaşlı kadını görebilmek umuduyla gözleri pencereye kaydı. Dışarıda, pencerenin altında koskocaman sarı bir bez asılıydı. Üzerinde siyah renkte ‘Satılık Ev’ yazıyordu.

Itır, yaşlı kadının da kocasını kaybettikten kısa bir süre sonra öldüğünü anladığında neredeyse gözlerinden iki damla yaş süzülecekti. Belki gençlikte pencereden pencereye bakarak filizlenen bir sevda ile başlayan hayat arkadaşlığı, yaşlılıkta pencere kenarlarında sabahları gazete okurken bir yandan da kahve keyfi yaparak sürmüştü. Beraber kahve içerken kâh dışarıya kâh birbirlerine bakan gözler, gözledikleri buluşmaya sonunda ermişti anlaşılan.

Boş kalan ev kısa sürede satıldı. Kiremit renkli apartmanın ikinci katını alıp taşınanlar, perdelerini diğer dairelerin pencerelerindeki perdeler gibi sıkı sıkı kaparken Itır artık o tarafa hiç bakmıyordu.

Ayşei Yasemin Yüksel

 

 

Leave a Comment

İlgili İçerikler