SARNIÇTA ZAMAN Küreğin her suya dalışında kalbimin atışı hızlanıyor, taş duvarlarla çevrelenmiş ıslak bir yalnızlığın ortasında, dik başlı sütunların arasında süzülürken kayık, zaman labirentinde...
Tayin belgem yine elime tutuşturulmuştu. Ordu “Merkez” yazıyordu.
Göçebe kuşlardan bir farkım olmadığını, tam düzene alıştığım dakikalarda gelen belgeden anlıyordum. Göçmen bir kuştu kafa kağıdıma yazılan.
Bu sığıntı halimin tek durağı dedeme ait izlerim. Dudaklarından arka arkaya dökülen masallar ve bitmek bilmeyen sabrı.
Dedemle geçirdiğim dakikalar, çocukluğumun en güzel yılları.
Her masal sonrası kucağına yığılıverirdim. Kımıldamak istese kımıldayamazdı, o koca bedeninde taşıdığı hassas yüreği.
Yavrusunun yavrusu olmak başka bir şeydi. Kanından bir can dediği.
Her tayin öncesi bir geri dönüşüm yaşarım benliğimde. İçsel ve sezgisel bir yolculuk bu.
Şimdilerde dedem yok. Ne dokunabilirim, ne de uzun uzun bakabilirim. Ama sesi hala kulaklarımda, hala yaşantımda.
Her okuduğu masalda sesini kayda alan dedem, “Gün gelecek bu sese ihtiyacın olacak” derdi parmak uçlarımı öperek. O vakitler bunun bir önemi yoktu. Dedem kanlı canlı karşımdaydı. Bir lafımla “anlat” dememe bakacak kadar da hızlıydı. Şımarık bir zaman dilimiydi çocukluk günlerime yazılanlar.
Bir başka şehre terk ederken bedenimi, o kayıtlarla ulaşıyorum dedeme. Ardarda dinliyorum sesini. Hasret gideriyorum.
Davudi ses tonuyla kılıktan kılığa giren halleri arasında, ince gülüşlerim çalınıyor kulaklarıma. Gülümsüyorum. Çocukluğumdan bir rüzgar çarpıyor suratıma, bir iz oturuyor içime. Hasret kokan dede torun esintisinde.
Şimdi yanımda olmasa da, tüm bunlar güç veriyor bana. O kocaman el daima arkamda.
Şu koca yaşantıda bir günlük dileğin nedir deseler, şıp diye haykırabilirim gök kubbeye.
“ Yastık dediğim göğsü, yorgan bellediğim kolları arasında sadece son bir masal diye!”
Ebru Zeynep Dişiaçık