KARA VAGON İkindi güneşinin bulutların arkasına saklanıp, gökyüzünün kızıllığı solmaya yüz tuttuğu saatlerde fabrikanın düdüğü çalmaya başlardı. Kuşlar kanatlarını çırparak havalanır, fabrikadan çıkan insanlar...
Ilık bir nisan sabahı… Dışarıda gezilesi bir hava… Birkaç gündür güneşin kuruttuğu toprağa akşam yağan yağmur ve ardından toprak kokusu… Gökyüzüne bakan çocukların hayvanlara benzettiği beyaz bulutların olduğu bir gün… Böyle olsa da elbette nisan ayında değiliz. Kocakarı soğukları hâlâ devam ediyor. Bunu en iyi ben bilirim. Pencereden dışarıyı seyrederken bunlar geçti aklından sonra da o şarkının dizeleri takıldı diline. Kederi daha da arttı. Oysa şehir bu zamanlarda en güzel günlerini yaşar.
İçinde bulunduğu düşünceli ruh hali yüzünden uzun zamandır keyfi yoktu. Öyle ki beyninde dolaşan anlamsız fikirler artık onu rahatsız ediyordu. Depresyona girmiş biri gibiydi. Nasıl karar verdiyse güzelce giyindi. Çocuklar okuldan gelene kadar dışarıda gezeyim diyerek evden çıktı. Kendine ne olduğunu neden bunaldığını bilmiyordu. Evliydi, iki kızı vardı. Kocası zengindi üstelik adı batası herif ne yazık ki zengindi. Yürüdü. Şehrin içinden geçen dereye varınca boş olan bir banka oturdu. Derenin bu zamanlar suyu bol olurdu. Suyun çıkardığı sesi dinlemekte ona huzur veriyordu. Cebinden sigara paketini çıkarıp bir sigara yaktı. Ayak ayaküstüne atıp. Derin derin içine çektiği dumanı kederi ile birlikte dışarıya üfledi.
Sigarası bitince izmariti söndürüp cebine koydu. Sigaranın baş döndüren etkisi geçince gene kederlendi. Ama yeni bir sigara yakmadı. Oturduğu yerden kalktı. Hiç tanımadığı bir kuaföre gitti. Hayatında ilk kez gelin olduğu gün kuaföre gitmişti. Çok güzel oldunuz, demişti kuaför kadın. Kadının yüzüne öylece bakıp hiçbir şey dememişti. Dükkâna girip selam verdi. Genç, yakışıklı, güzel giyimli bir adamdan başka kimse yoktu. Bir an durdu ve bayan mı erkek mi kuaförü diye sordu? Adam “buyurun efendim bayan kuaförü” dedi. Leyla koltuğa geçti. Adam “ne yapalım?” diye sordu. Leyla “güzel bir şey” dedi. Adam; Leyla’ ya katalog verip, siz beğenin, dedi. Leyla, fark etmez siz nasıl isterseniz öyle bir model yapın. Adam peki efendim deyip önce Leyla’nın saçlarını yıkadı. Sonra taradı. İşi bir saate yakın sürdü. Leyla aynada kendine bakıp güldü. Ücretini ödeyip çıktı dükkândan. O gün eve gitmek hiç istemiyordu ya. Dolaştı durdu. Rotasız gemi gibi. Yorulunca da dere kenarına gidip dinlendi.
Eve gitmek için ayaklandığında akşam ezanı okunuyordu. Taksiye ya da dolmuşa binmedi. Çocuklarını bile merak eden bir annenin telaşı yoktu üzerinde. Fakat az biz zaman sonra şehrin karanlığını lambalar aydınlatmaya başladı. Evde olması gerektiği düştü aklına. Akşam her yer birbirine benziyordu. Yanlışlıkla bilmediği bir sokağa girdi. Sokak oldukça karanlıktı. İçine bir ürperti çöktü, ne işin var burada diye söylenip geri dönmek istedi. Durdu, hayır sokak sessizdi. Üstelik sokakta kedi köpek bile yoktu. Rahatladı. Hızlı adımlarla yürümeye devam etti. Aynı sesi tekrar duyar gibi oldu. Korku bütün vücudunu yorgan gibi sardı. Evet, ayak sesiydi bu. İyi düşünmek istedi. İşinden evine giden bir baba olabilirdi mesela. Çok sürmedi o böyle düşünürken soğuk bir el ağzını kapattı. Bedenini kendine çekti. Kulağına şimdi akıllı olup çantanı bana ver. Ya da seni burada gebertir sonra çantanı gene alırım dedi. Leyla kafasını salladı. Adam Leyla, nın korkmasından duyduğu öz güvenle elini ağzından çekti. Çantayı almak için hamle yaptı. Leyla nasıl olduysa o an imdat diye bağırdı. Adam panikle elinde ki bıçağı Leyla, ya sapladı. Leyla acı içinde inleyip yere düşerken fark etti pencerenin birinden dışarıya bakan çocuğun kızı olduğunu.
Yusuf Yılmaz