KARA VAGON İkindi güneşinin bulutların arkasına saklanıp, gökyüzünün kızıllığı solmaya yüz tuttuğu saatlerde fabrikanın düdüğü çalmaya başlardı. Kuşlar kanatlarını çırparak havalanır, fabrikadan çıkan insanlar...
Yine aynı sokaklardan, caddelerden, kaldırımlardan geçtim. Yine aynıydı insanlar; düşünceli. Niye hep düşünürdü insanlar? Neden hep bir arayış içinde sürüklenir, niye olduklarıyla kabul etmez hayatı? Neden seni düşünürüm Fatma?
Otobüse bindim. Kalabalık. “Az yanaşın!”dedi şoför. “Peki” dedim. “Arkaya doğru ilerleyelim abi!” Dedi. Yine “peki” dedim. Az ilerledim. Önümde, cama kafasını koymuş öylece beni izleyen bir kadınla bakıştık. Küçük alnı, ağzı ve emilmekten yorulmuş gibi duran biçimli dudakları… Aklımda türlü türlü haylazlıklar… Vazgeçtim. Önüme baktım. Otobüs durdu. Arkada oturan genç indi. Seni hatırladım Fatma. Seninle seviştiğimiz, kucaklaştığımız, kahkaha attığımız günleri… Kadın bana bakıyordu. Bu kez gözlerim beyaz gömleğinin açılmış düğmelerine kaydı. Yine aklımda haylazlıklar ve içimdeki liseli gencin hırsıyla doldum. Ah Fatma ne güzel sarardın beni! Ne güzel nefes alıp verirdin yani başımda. Hatırlar mısın, bilmem kar yağıyordu, herkesler soğuktan evine kaçar, sen soğuğun içinde çocuklar gibi şen şakrak oynardın. Ah Fatma! Kadının gözleri kocaman, derin. Yanakları al al, burnu nohut tanesi kadar ufak, sacları siyah. Seni hatırladım Fatma, ikimizi.
Hatırlar mısın bilmem, lise de imtihanlara hazırlanıyorduk. Sen bahçe de beni yakalamış, soru sormuştun. Arkadaşlarım bana gülmüştü. Seni sevdiğimi biliyorlardı da tek söz etmezlerdi. Seni gördüğümde titrediğimi fark ederler, halime alay ederlerdi. Ben seni görürdüm Fatma. Ben seni görür, kalbim daha hızlı atar, ellerim titrer, salak gibi gülerdim.
Otobüs durdu, yaşlı amca elindeki bastonuyla, kıyafeti motor yağıyla yıkanmış genç de arkasından iniyor. Otobüsü durdurup, buraların yabancısı olduğunu söyleyen güzel bir kadın bindi. Otogara gitmek istiyormuş. Kafasını cama dayayan kadın bana bakıyor. Gözlerim kumaş pantolonun sıktığı bacaklarına kaydı. İnce ayak bileği ve siyah topukluları… tümüyle kafamda kötü kötü haylazlıklar. Biliyor musun Fatma? Her gün gözlerimi açtığım an seni hatırlarım. Her çalan kapının ardındakini sen sanar açarım. Her uzun saçlı kadına koşar, Fatma derim. Ah Fatma seni özlüyorum. Peki Fatma, seninle kol kola yürüyüp, martılara şarkı söyleyecek miyiz yine? Pazardan dönen yaşlı teyzeye yardım edecek, parklarda oturup çocuklarla oynayacak mıyız? Peki Fatma, seninle yine aynı yatağa yatıp, masal okuyacak mıyım sana? Yine saclarını okşayacak yine dokunacak mıyım sana? Yine sen kötü rüyalar görüp beni uyandıracak mısın?
Ben, uykumdan uyandırıldığım için sana kızmak isteyecek ama o masum yüzünü görünce kıyamayacak, göğsüme mi bastıracağım? Ah Fatma, özlüyorum seni. Kadın bana bakıyor. Güzel ve derin bakıyor. Gülüyor. Hayır Fatma, senin kadar güzel gülemiyor. Sen gülünce bütün dünya durur seni izlerdi yalnızca. Kadın yanıma oturmasını istiyor. Peki, oturdum. Elindeki kâğıdı avucuma bırakıyor. Kafasını cama dayadı. Şemsiyesini sağ tarafından alıp ineceğini söyledi. Otobüs durdu. Kalabalığın arasında indi. Mantosunun fermuarını kapattı ve şemsiyesini açtı. Kafamda kalacak ve haylazlıklarımı düşünecek kadar güzeldi. Fatma, neden beni bırakıp gitmiştin? Sana bir daha sarılamamak, öpememek ne acı bilir misin?
Avucumdaki kâğıdı cebime koydum. Otobüsü durdurup mezarlığa doğru yürümeye başladım. Yağmur yağıyor, sessizlik etrafı sarmış, hüzünler burada toplanmış gibi. Senin sevdiğin gün salı günüydü Fatma. Neden Salı, diye sormuştum; sen “öylesine” demiştin. Sonra anlatmıştın. Beni bir salı günü sınıfta tek basıma görmüştün. Bütün eğlencelerimizi salı günü yapardık. Aynı üniversiteye gitmek için ne çok çalışmıştık. Başarmıştık. Aynı üniversiteye gittik. Evlendik Fatma. Ama şimdi Fatma! Sen beni neden yalnız bıraktın Fatma? Toprak ıslak, taşlar soğuk, korkuyor musun Fatma? Korkma! Buradayım ben. Buradayım. Yine seninle sohbet ettim. Ama bak bu kez ben konuştum yalnızca. Sen dinledin. Hatırlar mısın? Seni dinlememden bıkar, biraz da sen konuş derdin. Ah Fatma, senin o konuşurken konuşturduğun ellerin, kolların, gülüşün, öfken, tuhaf hallerin öyle güzel duruyordu ki, konuşsam bir daha göremem diye korkardım.
Seni özlüyorum Fatma. Seni özlüyorum. Hava kararmaya başladı. Hüzün kokan taşların arasından mahalle arasına karışıyorum. Elimi cebime bırakırken, küçük bir kâğıdı oraya bıraktığımı hatırlıyorum. Mürekkebi dağılmış kâğıt yırtılmak üzere elimde kaldı. Işığa tuttum. Gözlerimi kısarak okumaya çalıştım. “Salı günü, büyük parkta seni bekliyorum.” Ev numarasını da yazmış. Bir an gözlerimde az önce cama dayanan kadının, açık düğmeli beyaz gömleği, bacaklarını sıkan kumaş pantolonu, ağzı, burnu ve gülüşü canlandı. Gitmeli miydim? Ah Fatma, içimdeki haylaz çocukların kıpraştığını görür gibiyim. Affet Fatma!
Naciye Turan