İZMİR İSTANBUL’DAN DAHA MI GÜZEL? Kitap imzalamak bahanesiyle, seni görmek için yollara düştüm. Yorucu bir yolculuktan sonra işte geldim. Merhaba İzmir. Şöyle bir baktım...
Yıllardır yalnızım. Yalnızlık duygusunu ancak yaşayan bilir. Kalabalığın değeri de ancak yalnızlaşınca anlaşılır. Şen kahkahaların, insan seslerinin duyulmadığı bir yaşam zevk vermiyor artık bana. İki seçenek sunulsa keşke. Kulaklarımı sağır edecek kadar insanın olduğu bir ortamda mı olmak istersin, yoksa sessizliğin içinde tek başına mı olmak istersin ?
Eskiden olsaydı sanırım ikinci seçeneği hiç düşünmeden kabul ederdim.
Ya şimdi? Zaman değiştiriyor insanı. Kalabalıktan bıkıyordum gençliğimde. Çok gençtim. Cıvıl cıvıl idim o zamanlar. Sadece ben vardım evrende. Herkes beni seyretsin, beğensin isterdim. Kıskanarak bakanlara, vakur bir edayla tepeden bakardım. O şekilde daha çok ilgi çektiğimin farkındaydım. O yüzden de üzerimdeki nar çiçeği elbisemi hiç çıkarmazdım. Sadece karanlık bastırdığında, muhteşem görünüşüm ay ışığının cılız ışığında kaybolurdu. Yeni günün ilk ışıklarıyla tekrar o eski ihtişamıma kavuşurdum. Bir sürü çocuğum vardı. Onların acılarını, sevinçlerini sessizce dinledim. Düğünler oldu aileye giren yeni bir kişinin buhranlarını yaşadım. Ölümler oldu acısını hissettim yüreğimde. Doğumlar oldu yeniden yeşerdim, filizlendim, yaşama sevinci doldu yüreğime…
Depremler yaşadım. Hasar gördüm, tekrar onardım kendimi yeniden ayaklandım. Kasırgalar, boranlar yaşadım. Yine ayaktaydım. Hepsine katlandım. Sonra teker teker terk edilişimi yüreğim sızlayarak seyrettim. Eskimeye, yaşlanmaya başlamıştım. Adımlarımda, vücudumda ağırlaşmıştı. Üzerimden çıkarmaya kıyamadığım nar çiçeği elbisem de benim gibi eskimeye, aşınmaya başlamıştı. İlgilerini çekmiyordum. Bir kenara itilmek, unutulmak çok acıydı. Saltanatın sonu gelmişti.
İşte şimdi bu haldeyim. Yalnız, suskun, kırgın ve yarını olmayan. Bir sürü arkadaşım vardı etrafımda. Hepsi terk ettiler. Ya da terk etmek zorunda bırakıldılar. Allahaısmarladık bile diyemeden göçüp gittiler. Benim yok oluşum da çok yakın. Bunu hissedebiliyorum. Belki de en doğrusu bu olmalı. Yalnızlık çekilmiyor.
Can sıkıntısından sokağı gözlüyorum. Acaba tekrar dönerler mi yanıma diye. Beni özlemişlerdir mutlaka. Ben ki; bir zamanlar vazgeçilmezleriydim, diyorum. Sokağa bakışım hep bu yüzden. Sokağı gözlüyorum dedim ya; geçen gün bir adam beni inceliyordu. Şişman, ablak suratlı bir adamdı. Uzun uzun seyretti beni. Yanındaki adamlarla konuştu bir süre. Hiç hoşlanmadım o adamdan. Sanırım yine gelecek ve farklı amaçlarla gelecek. O an benim sonum olacak.
Acı son bu olmalı. Canım yanıyor, haykırıyor, çığlık atıyorum. Sesimi kimse duymuyor. Kalbim o şişko, ablak suratlı adamın elinde. Kanlar sızıyor. Nar çiçeği elbisem parçalandı yerlerde sürünüyor. Her parçam bir yana savruldu. Ölüyorum. Can çekişiyorum. Kimse görmüyor. Duvarlarımda gizlediğim anılar, silikleşiyor. Benimle birlikte ölüyorlar.
Geriye, yıllara meydan okumuş konağın enkazından başka bir şey kalmıyor.
Nermin Güday Kaçar