0

Gözlerimi dünyaya burada açtım yavrum. Bizim evimizdir Gülsüm’üm kafası. En çok kullandığımız alanlarsa kulak ve ense arkası. Bizler insanoğlu gibi ekmek ve suyla beslenmeyiz, kanlarını emer içeriz. Bize asalak varlık derlerse de yanılırlar. Bukalemun gibi Gülsüm’üm saç rengine büründük mü işlem tamamdır, bizi kolay kolay kimse görüp ele geçiremez. İşte o zaman görsünler bakalım kimler asalak varlıklarmış! Ancak ve ancak gözleri çok keskin insanlar bizi görebilirler. Aman diyeyim yavrum, o temiz saçlara iyi saklan!

Birazdan yine seninle gezinmeye çıkarız. Burada çok eğleneceksin umarım. Tarzan misali o saç telinden bu saç teline konalım. Ardımızda sirke denilen yumurtalar bırakalım. Beyaz nokta kadar yumurtalar. Sonra onlar saç tellerinde şişecekler. Vakti zamanı geldiğinde onlar da patlayıp bizim gibi gezinecekler. İşte o zaman biz aşiret kadar büyümüş olacağız. Tüm akrabalarımızla mutlu mesut yaşayacağız. Hiç merak etme yavrum! Ha, bu arada unutmadan söyleyeyim, insanlar bize “yavşak” der. Bu bir hareket sözüdür ama siz üstünüze alınmayın. Suymuş, sabunmuş, bizi asla öldüremez güçlendirir bilakis.

Fadıl Bey, kızı Gülsüm’ü annesi öldüğünden beri kendince yıkıyor. Gülsüm sürekli kaşınıyor… Aman dikkat et yavrum! Biz iki tırnak arasında kalmaktan çok korkarız, yoksa patlarız alimallah. Kısa zaman içinde Fadıl Bey’in kafasına doğru yola çıkacağız, bu gece hazırlan yavrum. O zaten geceleri içmeye başladı. Biz sülalece oraya gitsek ruhu duymaz, kolaycacık oraya atlar geçeriz tamam mı yavrum. Bu gece yumurtalar patlayacak ve yeni yavrularımız olacak dolayısıyla buradan artık taşacağız.

İnsanoğlunun depresyona girmesi bizim işimize gelir. O zaman temizlenmek istemezler, devamlı yatar uyurlar. Bizi dünyada görecek halleri olmaz, aman diyeyim iyi saklan! Öyle saçlarda akrobasi hareketleri yapıp gözlerinin önüne doğru sarkmayasın. O zaman bizi öldürürler yavrum, soyumuzu sopumuzu kuruturlar, dibimize ilaç dökerler alimallah. Onun dışında yavrularınla birlikte gül eğlen, zaten burası da bizim parkur alanımız.

Fadıl Bey de Gülsüm için üzülüp duruyor. Onu cildiye doktoruna götürmeyi kafasına koymuş bir kere. Oraya giderse yandığımızın resmidir. Hemen başka insanların saçlarına atlaya atlaya geçelim, başka yaşam alanları kuralım. Bizler özgür varlıklarız ne çare biraz da çingene gibi o daldan bu dala göçebe yaşarız. Gülsüm okula gidince sen hazırlan, saçları temiz diğer çocukların kafasına atlayıp oraya yerleşelim. Elini çabuk tut yavrum, bizler çarçabuk üremeliyiz.

Gülsüm’ün öğretmeni emekliliğini bekliyor, dolayısıyla gözleri iyi görmüyor. Biz de bundan yararlanıp uzun zamandır aynı yerde çoğalıp duruyoruz. Bu arada Gülsüm’le aramızdan su sızmıyor. Burada yat yat nereye kadar, sıkıldım doğrusu, artık başka kafalar bulmalıyız. Nasılsa her geçtiğimiz yere binlerce yumurta bırakmaktayız. Neslimiz genişledikçe genişlemeli ve insanlığı ele geçirmeliyiz.

Yuvamızda yaşamak denen şey tam da böyle idi yavrum. Rahatımıza diyecek yoktu, ta ki o güne kadar. Çok değil geçen cuma günü Gülsüm kaşınmaktan ağlayıp haykırıncaya dek. Günden güne rengi soluyor, mızmızlaşıyordu. Dersleriyle arası çok açılmıştı. Fadıl Bey bunu annesinin ölümüne bağlıyordu. Gülsüm’ü alıp doktora götürdüğü cuma günü kendimizi doktorun odasında buluverdik. Bizim için felaket böylelikle başlamış oldu. Doktorun bizi hemen keşfedeceği kesin. Şimdi ne yapmalı? Tabanları yağlayıp kaçmalıyız yavrum.

Doktor, Gülsüm’ü görünce şöyle bir irkilip bir adım geri kaçtı. Eline eldivenlerini geçirdi, gözlüklerini taktı.

“Çok yazık,” dedi. “Çok yazık… Ne olmuş bu yavrucuğa böyle? Bugüne kadar neredeydiniz beyefendi? Bu çocuğu bitler yiyip bitirmişler. Hemen bu yazdığım ilacı eczaneden temin edin ve bugün, bakın yarın değil. Bugün çocuğun kafasına sürün ve üstünde yazdığı saat kadar bekletin. Sonra bu ilacın özel şampuanları var onlarla bir güzel Gülsüm’ün kafasını yıkayın, aynı işlemi evde kim varsa ona da yapın.” deyince birden korkup telaşa kapıldım.

“İşte bizim sonumuz geldi yavrum! Yarın okulda başka bir çocuğun saçına atlama şansımız kalmayacak. Bizi bu gece infaz edecekler. Çabuk toparlan, kendimizi şu doktorun başına atalım!” diye haykırdım.

Fadıl Bey durumun vahametini ancak anlıyordu. Yavaşça doktorun odasından çıkmaya hazırlanırlarken sesim daha bir gür çıktı.

“Kaç yavrum, kaç! Yağla tabanları… Yoksa öldürecekler bizi atla çabuk! Atla!.. Zaten bu atlayışlar çok heyecanlı. Bir, iki, üç hopp!.. Şimdi de doktor beyin başındayız, biraz da onun kanını emelim.”

Gülçin Granit

Leave a Comment

İlgili İçerikler