0

Yollar yürümek ve varmak içindir hepimiz biliyoruz, bazen düz bazen yokuş yukarı olması genç iken bir şey ifade etmese de ihtiyarlayınca insan yolun yokuş olmasını anlıyor. Çıkmak gerek o yokuşu ama gel gör ki nasıl çıkılacak? Basıyorum içimde kalayı, bu ihtiyar hâlimle neden gençlik yılları düşünülerek işler yapılır da ihtiyarlanmak akla gelmez de ihtiyarlar için bir şeyler yapılmaz diye… O yokuşun alt yamacında bir düz yol yapılabilir ya da yokuşun başına gelmeden motosikletle yokuşa kadar ihtiyar olan çıkarılabilir. Herkes bunu fazla bir harcama görecek, lakin o kadar gereksiz harcamalarımız var ki bu yanında devede kulak kalır. İşte gözüm kesmiyor yokuşu çıkmak için, başka bir kestirme yolu da yok, benim oğlan havalı yüksek olsun diye yokuşun başındaki daireyi alarak sadece kendini düşünürken, benim burayı çıkıp çıkamayacağım aklının ucunda geçtiğini hiç sanmıyorum. Aylardır torunumu görmüyordum, torun evladın yani toprağa diktiğin ağacın yetiştirdiğin ağacın meyvesidir ve çok tatlı olur.

Geri dönsem içimdeki özlem ateşi sönmeyecek, etrafıma bakıyorum ne gelen var ne giden. Burada oturanlar üst yoldaki caddeyi kullanırken, bu caddede benim oturduğum semte ters düşerek ancak yüklü bir para vererek taksi ile gelmem mümkün. Bugün ayın son günü cepte beş on kuruşum var, bu para da taksiye yetmez ki! Dilimde dua ile Rabbime yalvardım, beni bir gören olur da yardım ederek yokuşun başına çıkarır diye. Oturdum bir taşın üzerine az soluklanayım diyerekten. Yokuşun altında geçenlerin yokuşun yukarı kısmına baktıkları yok, baksalar da hâlimi anlayacak zamanları yok, sanki zaman peşlerini kovalıyormuş gibi! Oysa zaman her an bizim için bize sunacağı fırsatları sunmak için kaçmayacağını az bir yardımla bizi beklemeyeceğini sandığımızdan, zaman bizi önde peşinde bir yerlere sürüklerken, neden peşimizi kovalıyormuş havasına her zaman kapılırız. İstisnai durumlar olabilir lakin bazen de istisnalar kaideyi bozmaz bunu da biliriz.

Neyse bir yarım saat geçti hâlâ çıkamadım yokuşu, az ileride bir delikanlı elinde bir el arabasıyla bana doğru geliyordu. Yanıma yaklaştı.

-Selamünaleyküm pamuk dedeciğim, karşı dükkânım da seni izliyordum beş dakika oluyor. Yokuş sanki sırtınıza binmiş gibi çıkmanıza izin vermiyor.

Ben gülümseyerek.
-Aleykümselam evladım. Hay Maşallah nasıl da fark ettiniz ve hissettiniz?

-Görmek için bakmak değil, gönül gözüyle bakılması gerektiğini biliyorum.

-Beni şaşırtıyorsunuz evladım!

-Yok, pamuk dedeciğim bu o kadar şaşılacak bir şey değil, lakin günümüzde unutulan ve hatıra gelmeyen, vefanın yok olmasıyla gönül kapısının açık olmasıyla alakalı.

-Kendi yaptığım bu motorlu el arabasıyla, sizi yukarıya çıkarayım.

-Kendiniz mi yaptınız? Ne için acaba?

-Yokuşun zorluğunu yıllardır çıkamayan siz yaşlı dedelerimi görünce ben de yaşlanacağım, ben de çıkamazsam, bugünlerde çıkamayanlara yardım edeyim de yaşlılık günlerimde de birisi yardım etsin diye pamuk dedeciğim. Bir bakıma sizlerin var olması sevap kazanmama, razılığınız Allah rızası almama vesile olması bakımın da benim için bulunmaz bir nimet sayılır, Rabbim ’in yardımıyla.

-Ne diyebilirim ki evladım, maşallah demekten başka. İnan ki çok şaşkınım! Bunca kalabalık insan varken bir kişinin çıkarak bunu düşünmesi bence bizim için de bir nimet olsa gerek.

-Pamuk dedeciğim sen daha iyi bilirsin, senin zamanında bu fazlasıyla mevcut iken şimdilerde yok sayılır. Yaşam bir akıştır, bizlere sorarsan bir kaçıştır, aslında bir anlayıştır, bize sorarsan kapıları kapatıştır. Akıl ve mantık bunların etrafında dönmeyince ters yönde istikametle gidince olması mümkün olmuyor, bu nedenle vefanın, hissetmenin bu bizdeki kavrayışsızlıkla, akışı kavrayabilecek esneklikte hiç değildir. Akışı bakıştan ziyade gönülde kapıların açılışıyla, insanı sevme gücüyle, zekâ ile içgüdünün birleşimiyle ortaya çıkan bir bakış görme açısını bize sağlar ki, maalesef bu da bizde hiç kalmadı.

-Evladım sen filozof musun, veli misin?

-Yok, Pamuk dedeciğim ikisi de değil, azıcık sorarsan insanlara deliyim.

-Bu hissiyatlı duyuşla, insan nasıl deli olabilir ki?

-Uzun bir hikâye dedeciğim. Başka bir zaman gelirseniz karşılıklı demli çayla muhabbetle anlatırım.

-Anlatırsan uzun yolu kısa edebiliriz, sizin yolumu kısaltmak için koşup gelmenizin karşılığında.

Bir dahaki buluşmada söz verdikten sonra, genç delikanlı beni motorlu el arabasıyla yokuşun başına kadar içinde ben otururken çıkarttı. Şimdi heyecanla hikâyesini dinlemek için geleceğim başka bir günün heyecanı içinde, torunuma sarılırken tüm yorgunluğum bir anda yok oldu gitti.

Mehmet Aluç

Leave a Comment

İlgili İçerikler