0

PİCCADİLLY CADDESİ’NDE ÖĞLEDEN SONRA ÇAYI

Çay kullanımı, İngiltere’yi Kara Avrupası ülkelerinden ayıran bir özellik. Britanya’da çay üretilmediği dikkate alındığında bu durum daha da ilginçleşiyor. Üstelik kendilerine özgü törensel bir çay vakti de belirlemişler.

Beş çayı 19’uncu yüzyıldan gelen bir İngiliz geleneğidir. Gelmişken deneyimlemek istediğimi oğluma bildirdim. Gereğinden çoğu yapılmış, gösterişli bir mekânda yer ayarlanmış. Finsbury Park İstasyonu’nda bindiğimiz demiryolu aracından Green (Yeşil) Park İstasyonu’nda iniyoruz. Londra Belediye Başkanı’nın koyduğu bilgi levhasından, 1906 yılında Dover Street adıyla açıldığını, 1933 yılında yenilendiğinde adının Green Park olarak değiştirildiğini öğrendim.

İstasyon’un hemen karşısındaki The Wolseley’e Londra saatiyle 16.30’da giriyoruz. Öğleden sonra çayı hafta içinde 15.00-18.30 arası, hafta sonunda 15.30-18.30 arası servis ediliyormuş. Klasik öğleden sonra çayı kişi başına 44 Sterlin 50 Peni. Evet, pahalı bir etkinlik.

Londra’da yaşayan İngilizce öğretmeni Ukraynalı Yuliia’nın konuğuyuz. Sıcakkanlı bir genç. Masaya çay, süt, reçel, kaymak geldi. İngilizler çayı sütle içmek gibi bir alışkanlık edinmişler vaktiyle. Olmaz ama olmuş işte. Çay da bozuluyor süt de. Çay yumuşatılmak isteniyorsa reçelle içilsin. Fincanlar ve tabaklar beyaz porselen. Konuşkan garson süzgecin gümüşten olduğunu söyledi. Sanırım demlik de öyle.

Beş çayı atıştırmalıkla içilir. Geleneğe uyuldu; çörek, kek, pasta söylendi. Pasta bildiğimiz pastalardan. Havuçlu kek kare biçimindeydi. Dört bölüm içeren kek, çapraz olarak ayrı renkler içeriyor. Birinin rengi pembe, diğerinin sarı.

Kekin hikâyesi şöyle: Britanya’da, Birleşik Krallık Kraliçesi Victoria’nın torunu 1863 doğumlu Prenses Victoria’yla, Battenberg Prensi 1854 doğumlu Louis Alexander’in 1884 yılında gerçekleşen düğününde sunulmasıyla tanınmış. Hikâyenin değişik anlatımları varsa da kekin dokuz bölüm olarak da üretildiğini söylemekle yetiniyorum. (Battenberg bugünkü Almanya’nın küçük bir kenti.)

Piccadilly Caddesi, Hyde Park’ın Wellington Kemeri’nden başlayıp Piccadilly Meydanı’ndaki Eros Anıtı’na uzanıyor. Gün akşama dönüşmeden tanınmış markaların mağaza çalıştırdıkları Piccadilly’de gezmek güzel gelecek.

Burlington Evi’nin avlusuna giriyoruz. Tarihi 1664 yılına uzanan bir konak. Demir dış kapısının yanında kırmızı telefon kulübelerinden biri yerini almış. Burlington Evi, 1768 yılında kurulan Kraliyet Sanat Akademisi’ne kiralanmış. Kraliyet Sanat Akademisi’nde 2024 yılı yaz etkinliklerinin konusu Ukrayna’ymış. Avlunun çevresindeki yapılarda 1788 yılında kurulan Londra Linnean Topluluğu, 1820 yılında kurulan Kraliyet Astronomi Topluluğu, 1707 yılında kurulan Londra Antikacılar Derneği, 1841 yılında kurulan Kraliyet Kimya Topluluğu, 1807 yılında kurulan Londra Jeoloji Topluluğu adlı diğer topluluklar çalışıyorlar.

Bir elinde fırça ve diğer elinde palet tutan ressam yontusuna bakıyorum. Kraliyet Akademisi’nin 1723-1792 yılları arasında yaşayan ilk başkanı Joshua Reynolds’un heykeliymiş. 1723 yılında doğan İngiliz sanatçı Reynolds 1792 yılında öldüğünde Paul Katedrali’ne gömülmüş. Heykel aktardığımla bitmiyor. Ressamın fırçasından çıkan at kuyruğu kılları büyük bir anıta dönüşmüşler! At kılından heykelin 18’inci yüzyılda yaşayan bir sanatçının elinden çıkmadığı kanısındayım. Çünkü öyle olsaydı açık havada bırakılmazdı ve insanların her yerine dokunmalarına izin verilmezdi. Doğru düşünmüşüm. Joshua Reynolds’un heykelini başlangıç noktası alan Nicola Turner, kendi heykelini at kılı, yün, ahşap ve pirinç (brass) kullanarak üretmiş. Karışan Şeytan’mış (The Meddling Fiend) adı.

Bana sevimsiz fakat ilginç göründü.

Erdal Noyan

 

Leave a Comment

İlgili İçerikler