TIK! Kapıyı hızla kapamadı. Temkinli, yanlış anlamalara ihtimal vermeden çekti. Kapı örtüldü: Tık! Belli ki geri gelecekti. Gittiği yer kaçmak istediği bir yer değildi....
TAHTA KANATLARDAN ÇELİK PERVANELERE
Kadını yalnızca bir sözcükle tanımlamak mümkün mü?
“Öyle resimler düşünün ki; gökyüzünün maviliğinde denizin derinliğini içinde barındıran… Var mı öyle resimler?” Belki de kadın, tam da o resimlerin adı konmamış hâlidir. Asuman Saydam Atasoy’un kaleminden çıkan, “Tahta Kanatlardan Çelik Pervanelere” kadının çok katmanlı varlığını, sesini, nefesini ve direncini şiirsel bir dille anlatan derinlikli bir deneme kitabı.
Her yaş grubuna uygun, yalın bir dille kaleme alınan eser, okuyucusunu âdeta şekerleme tadında bir yolculuğa çıkarıyor. Geçmişle günümüzü ustalıkla sentezleyen yazar, satır aralarında yaptığı gözlemlerle hem içsel hüznünü dışa vuruyor hem de okuyucuyu kendi iç yolculuğuna çağırıyor. Bu eser, içinde kendinizden mutlaka bir parça bulacağınız, duygusal yoğunluğu yüksek bir başucu kitabı.
“Kadın sestir.
Kadın nefestir.
Kadın varoluşun temelidir…”
Dizeleriyle açılan bu içsel yolculuk; kadın kimliğine dair duyarlılığı olan herkesin ruhuna dokunacak türden.
Bu kitap, kendini henüz keşfetmiş; fakat içinde milyon kez uçmaya hazır kanatlara sahip bireylere ulaşmayı hedefliyor. Çünkü yazar şuna inanıyor: Toplumda herkes şahları, sultanları, kralları yazar; peki ya yazılmayan insanları kim yazacak? İşte bu sorunun peşinden giden bir kalemin izleriyle karşılaşıyoruz bu eserde.
Tahta Kanatlardan Çelik Pervanelere, yalnızca okunacak değil, hissedilecek ve düşünülerek sindirilecek bir eser. Kadının iç dünyasına dair güçlü bir tanıklık arayanlar için kıymetli bir başvuru metni.
Okurlara son sözlerim:
“Yeri bile eze eze yürüyün… Yürüyün ki; el de, yel de, yer de, sizi öyle bilsin. Bastığınız zeminden eminseniz, hiçbir fırtına sizi sarsamaz.”
Asuman Saydam Atasoy, 24 Ağustos 1981 tarihinde Kırıkkale’de doğdu. Evli ve iki çocuk annesi olan yazar, halen Türkiye Haber Kanalı’nda Genel Yayın Koordinatörlüğü görevini sürdürmekte ve aynı gazetede köşe yazarlığı yapmaktadır. Edebiyata olan ilgisini kadın merkezli duyarlılıklarla birleştirerek yazılarına yansıtan Atasoy, insanın iç dünyasına, toplumsal eşitsizliklere ve görünmeyen hayatlardaki sessiz çığlıklara kalemiyle ışık tutmaktadır. Tunç Yayıncılıktan 2024 yılında çıkan bu deneme türündeki eser 128 sayfadır. Kitaptan bir alıntı ile son olarak bitirmek istiyorum.
Kokulu Silgi
Almakta güçlük çeken çocuklardık biz. Öyle ki göz ucuyla sıra arkadaşının kokulu silgisine imrenerek ve iç çekinip bakan, en çok da ev değil, komşu sahibi olmanın önemine dikkat çeken, bugün ise yeni nesle izah etmekte zorlandığımızı düşünüp, dünü ifade edecekken her defasında yutkunuşları dahi ütopik karşılanan, günün çocuklarından içimdeki Asu’nun bir ricası var azizim, ricası var. Asu su gibi ifade eder misin içinden geçenleri, diyor. İzah edeceğim izin verirseniz. Verdiniz mi? O halde başlıyorum. Anadolu’nun köy halinden yeni çıkmış köhne bir mahallesinden, Ankara’ya göç etmiş çok çocuklu bir ailenin, ortanca, biraz ürkek ve kara kuru kızı olmak silikliği de beraberinde getirdi, çoğu zaman. Ortada olmak nedir bilen bilir. Orta yahu, orta işte. Beş katlı gri bir apartmanın dördüncü katına bohçalar şeklinde atılmış eşyalar ile tam bir curcuna vardı ki asla unutmam. Alışma sürecinden sonra ara sokaklarından yeni okuluna başlayan Ankara çocukları, öyle şimdiki gibi ellerinden tutularak bir yerden bir yere gitmez ve asla hazır bilmezlerdi. İlk yükleri minik omuzlarına verilen çantaları olurdu. Yani yük denilen ta o zamandan aşinadır ve ağır gelmez. Gösterirler bir sınıf, bura der ve bir sıraya oturtur öğretmen. Tedirgin ve ürkek bakışlarla etrafı süzer göz ucuyla. Hemen yanındaki arkadaşın yazısını sen yokmuşsun gibi yazarken, çantasından usulca çıkarıp koyar kokulu pembe silgisini defterinin ucuna. Bakarsın pembe ve arı resimli silgiye. Dalarsın senin olmayan ancak olsun, olmalı dediğin o hoş, unutulmaz kokusuna. Üzerindeki arı, arı gibi olmayı mı işaret ediyordu Johan Faber? Bilmem, ah Johan Faber, ne olurdu bize de uğrasaydın. Gerçi uğrasaydın şimdi nasıl anacaktım ki seni gözlerim sırılsıklam. Kokulu silgi deyip geçmeyin azizim, geçmeyin. Çünkü o Asu için, Asular için acınası bir an, acınası bir anıdır yaşanmamış çocukluğa dair. Bugün için dünden yadigâr yıllanmış olan bu hikâye, yalan diyecek hiç kimse de yok şükür. Bu hikâye bugün dahi yutkunan bir kuşağın hikâyesi. Şimdi yeni bir yıla girecekken ben yeni doğan çocuk Asu’ya arısıyla kokusuyla, rengiyle dünün tıpatıp aynısı o hediyeyi, kokulu silgiyi vermek istiyorum müsaadenizle.
Burhan Yazıcı
Tahta Kanatlardan Çelik Pervanelere
Tunç Yayıncılık, 2024, Deneme- Alıntı,128 Sayfa