TIK! Kapıyı hızla kapamadı. Temkinli, yanlış anlamalara ihtimal vermeden çekti. Kapı örtüldü: Tık! Belli ki geri gelecekti. Gittiği yer kaçmak istediği bir yer değildi....
CEVAPSIZ SORU
Evinin eşyaları gibiydi hayatı… Hepsi farklı bir yerlerden farklı zamanlarda alınmış uyumsuz renklerden, desenlerden oluşan. Zorla yan yana getirilmiş, kimisi yeni kimisi ikinci el dükkânında kimisi de bir köşe başında bulunmuş gibiydi. Odadaki halının renginin duvardaki perdeye uymamasına benziyordu her gün hissettiği. Bir soğukluk, bir gariplik. Üstündeki kırmızı kareli oduncu gömleğe yakışmayan tonda giydiği pantolon da dokunmuyordu aynada gözlerine. Mutfaktaki hepsi birbirinden farklı tabaklar gibiydi çünkü. Parçaları kayıp olmak tam olamanın verdiği o ince sızıyı kapatıyordu.
Her geçtiği yerde azalan bir bavulu olmuştu. Oynadığı parklarda hep bir oyuncağını unutan çocuk gibi arada bir hatırlayıp anlatıyordu unuttuklarını. Hatırlar mısınız bir kez?.. Hatırlar mısınız bir gün?.. Hatırladığı bir hayat kalmıştı cebinde, bir cep aynası gibi arada bir çıkarıp baktığı yüzüne. Duvardaki aile fotoğrafı eksilmeyen tek yer olmuştu. Omuz omuza kardeşleriyle, anne babasıyla… Siyah beyaz tonla uyumlu olmuş hepsinin kıyafetleri. Sonra hepsi evin bir köşesinde unutulmuş teki kayıp terliklere dönmüşlerdi.
Evden ilk çıkış bilmediği yere ilk gidiş, sonra hep bitmeyen bir yol. Yolda giderken bıraktıkları. Bayramlarda gidemediği mezarlıklar, sarılamadığı dostlar. Ağlamadan az önce bitirilen telefon görüşmeleri. Ummadığı bir yerde aniden burnuna gelen bir iğde kokusu.
Fatima’ya sadece “Nerelisin?” diye sormuştu yeni çalışmaya başladığı tekstil atölyesindeki ustabaşı. Bahçedeki ayrık otlarının arasında kaybolmuş minik bir çiçek dalının, Nubian çölünden fırtınanın vurduğu bir karahindibanın, Güney Asya’dan yuvarlanmış gelmiş bir Liçi meyvesinin coğrafi koordinatlarını hatırlaması kadar zor bir soruydu bu. Fatima şöyle bir yutkundu: “Olmayan bir yerdenim ben, bilmiyorum ki nerdenim?” demek geçti içinden. Kelimelerini bulamadı karşısındaki ustabaşının anlayacağı dilden söylemeye. Yutkundukça boğazına bir düğüm oturdu.
“Neyse çok Türkçe bilmiyorsun anladım. Ahmet ağabeyin kiracısısın, iyidir dedi, ondan aldım seni işe. Yoksa nereden tanıyıp güveneceğim…Burada penye kumaşlardan kolay bluzlar dikiyoruz, az elin yatkınsa yaparsın zaten. Haydi geç bakalım makinenin başına.”
Fatima ustabaşının söylediklerinin hepsini değil ama az buçuk ne yapacağını anladı. Bulabilse kelimelerini anlatmak isterdi, babasının doğduğu şehrin en meşhur terzilerinden olduğunu, sadık müşterilerine özel kesimle kıyafetler diktiğini, çocukken kumaşları gizlice kesip bebeklerine elbiseler yaptığını… Ama anlatamadı. Sadece başını salladı, tamam mealinde.
Atölyedeki dikiş makinesinin başına geçti. Bir yandan kumaşları kesti, makineye hizaladı, dikmeye başladı. İlk gün on parça çıkarmıştı çoktan. Yanındakilerin konuşmalarını da çok anlayamadığı için iyi mi yaptı kötü mü yaptı bir fikir edinemedi. İlk gün yaptığı iş karşılığı aldığı gündeliğin sevinciyle ustabaşına “şükran” deyip eve döndü. Ertesi gün yirmi oldu, diğer gün otuza çıktı diktiği parça sayısı.
Ustabaşı Fatima’nın elinin çabukluğundan, özenli dikişlerinden, işlerin de tıkır tıkır gitmesinden pek memnundu. Bir gün Fatima’nın kaldığı evin sahibi de dükkâna gelmişti. Bir hoşbeşten sonra ustabaşıyla ayaküstü konuştular:
“Ahmet ağabeyim, ne iyi yaptın Fatima’yı buraya gönderdin. Hemen kavradı işi, tıkır tıkır makinenin başında yorulmadan dikiyor, ne versek. Çok Türkçesi de yok. Geçen nerelisin dedim, sıkıldı kaldı öyle cevaplayamadı. Ben de üstelemedim, işini iyi yapsın da nereden olursa olsun dedim.”
Çoğu genç işçilerin mola saati gelmişti. Çayını alan plastik sandalyelerden birini çekip oturuyordu. Fatima az buçuk öğrenmeye başladığı çat pat Türkçesiyle yanındaki genç kızlara elindeki fotoğrafları gösteriyor bir yandan da anlatıyordu:
“Bu ev bizim yok şimdi, savaş oldu yıkıldı. Bu babam, bu onun dükkânı, yok yıkıldı, savaş oldu her şey yıkıldı… Hiçbir şey kalmadı. Hiçbir yer kalmadı. Bu fotoğraflar kaldı. Hepsi bu fotoğraflarda kaldı.”
Hatice Yaman