0

 

 

Kendimi bildim bileli, tarihlerle başım derttedir, iyi ya da kötü iz bırakmış her tarih, istemesem de aklıma kazınır, bazen unutur gibi olsam da kendimi garip hissetmeye başladığımda yine bir tarihin yaklaştığını anlarım. Bu durumdan çok hoşnut değilim aslında, dünya ya da Türkiye tarihinden aklıma bir şeyler yerleşse daha çok sevineceğim.

Fiili eşimle, yirmi dokuz  yıl önce bugün nişanlanmıştık, sadece yirmi üç yaşımdaymışım. O da yirmi dört, insan şimdilerde fark ediyor ne kadar genç olduğunu. Nişanımızın ertesi günü askere gitmişti, dört ay Kağıthane, on iki ay Niğde-Bor. Bu dönemde, bir gün o kadar sinirlendim ki, öğle tatilinde Tophane’deki iş yerimden,  Kağıthane’ye gidip komutanından izin alarak görüşme odasına gelmesini sağlamıştım, aklıma koyduğumu yapan bir kişilikmişim, pek değişmedim sanırım. Niğde’de olduğu dönemde yanına  hiç gidemedim ama, on iki ay boyunca metrelerce mektup yazdık birbirimize, hatta gördüğüm bir filmden esinlenerek birkaç metrelik rulo haline getirilmiş, zarfı açınca yere saçılan mektuplar gönderdim. Her zaman yazacak bir şeylerim vardı zira!

Askerlik bitiminden altı ay sonra evlendik, bu defa da müfettişlik turneleri başladı,  on sekiz saatlik yolu otobüsle kat ederek bir günlüğüne yanıma gelmesi,  on beş saat yol kat ederek bir günlüğüne yanına gidip gelmelerim.

Özlem, aşk, sevgi…

Bir gün, hepsi bitti…

Kırgın mıyım?  ‘’Değilim’’

Kızgın mıyım?  ‘’Bazen’’

En çok üzüldüğüm ise; hüzünlü bir şarkı duyduğumda hiçbir iz bırakmaması!

Oysa ki ne çok vardı.

 

Demet Alper

 

Leave a Comment

İlgili İçerikler