KARA VAGON İkindi güneşinin bulutların arkasına saklanıp, gökyüzünün kızıllığı solmaya yüz tuttuğu saatlerde fabrikanın düdüğü çalmaya başlardı. Kuşlar kanatlarını çırparak havalanır, fabrikadan çıkan insanlar...
Sokakta yürürken, yanından geçen insanların yüzlerine bakıp içlerinden birini tanıyacakmış gibi hissetti. Oysa herkes birbirinden farklıydı. Kimi mutluydu, kimi hüzünlü. Kimi telaşlıydı, kimi yavaş. Farklı dertler, farklı sevinçler vardı her birinin yaşadığı hayatta.
Adamın kafası karışıktı. Kendini nereye ait hissettiğini bir türlü bulamıyordu. Belki de hayatın anlamı buydu. Arayıp durmak ama hiçbir zaman bulamamak.
Gün batarken, adam bir banka oturdu ve çantasından bir defter çıkarıp kalemini eline aldı. Yazmaya başladı:
Yitik zamanların izindeyim. Hayatın anlamını arıyorum ama her adımım, beni daha çok kaybettiriyor gibi. Kendimi bulamıyorum, kayboluyorum. Her şey boş, anlamsız geliyor. Ama yine de yazmak istiyorum. Belki bir gün, kendimi bulurum diye…
Adam defteri kapattı ve kalktı. Gece hüzünlü bir şekilde eve döndü.
Birkaç gün sonra, adam yine aynı bankta otururken, yanına genç bir kız geldi. Kızın yüzü hüzünlüydü.
“Ne oldu sana?” diye sordu adam.
“Kayboldum” dedi kız. “Kendimi bulamıyorum.”
Adam, kızın yüzüne baktı ve anladı ki, hayatın anlamını arayanların sayısı hiç de az değildi. O an aklına bir fikir geldi ve kızın eline defterini tutuşturdu.
“Bak, sen de yaz. Belki kendini bulursun.”
Kızın yüzü biraz aydınlandı ve defteri aldı. Adam, gülümseyerek ayrıldı.
Ertesi gün, aynı bankta otururken, yanındaki boş yere baktı ve gördü ki, kızın bıraktığı bir defter vardı. Defteri açtı ve yazıları okudu. Kızın hayatının ne kadar zor olduğunu, kaybolduğunu, ama yazarak kendini bulmaya çalıştığını anlatıyordu. Adamın yüzü gülümsedi. Belki de hayatın anlamı, kendini bulmak değil, kendini kaybetmekti. Kendini kaybettikçe, bulmak için çaba sarf etmek…
Adam, defteri kapatıp, ayağa kalktı. Belki de kendisi de yitik zamanların izindeydi ama artık umutsuz değildi. Yazmaya devam edecekti.
Hasan Kılıç