Her nefeste seni resmediyorum Dalıp kalıyorum engin maviye Hasbıhal ediyorum uçan kuşlarla Dilek tutuyorum bir gün mutlaka Uzun bir rüyasın bitmez tükenmez Avucumda dua...
Bu gece senin için sirenler çalmıştı Çocuk gözündeki korkuya Biraz büyüdü kalbin Otel beyazları ayaklarındaki tokluğuyla güzel Bir geceyi ıskalamadan şaşırtan zenci dişleri Bekar...
“Aslı yok yaylasında bin beş yüz koyunum var benim!..” Gülmece de olsa böyle atma ve sallama becerim (!) yoktur. Yaylamızın aslı var da o...
Belirsiz bir zamirle konuştum hep Kime ait olduğunu bilmediğim mağaralarda Büyüdüm duvarlarına baka baka Siyah kumun ayazında, çırılçıplak Kimdim, nereden gelmiştim ve neden Pusuya...
“Ölümü çağırma, sus!” dedi annem. “Sakın çağırma.” Duymasın diye bunca zaman sustum zaten annem. İnan sustum. Kemiklerim çatırdadı sadece, tek tek kırılırken. Şimdi de...
Kuşluk vaktiydi. Cam kenarında oturuyordum. Amca oğlu Memet ayağında yeni ayakkabısı, elinde siyah çizgili topuyla koşarak avluya girdi. Yine nefes nefeseydi, bir süre soluklandı....
Güneş ışıklarını kaçırdığında, Yüreği buz keser kara toprağın Uzattığında ümidin sıcak çırasını Bahar çiçeklerine bezenir bağrı… Güllerin sürgünleri uzar sevdaya Papatyalar ak sayfalarını serer...
Kuru daldan oldu fidan Doğru ilde kaldı yalan İçimde tutuşan tufan Gözden ırak tutsun beni. Ben aydım o ise güneş Dünya oldu bize kalleş...
Yaşlı Adam Yaşlı adam solgun bir ışık altında, yıpranmış pencerenin önünde durdu. Gözleri artık eski ışıltısını kaybetmişti, fakat gökyüzüne baktığında hâlâ içinde bir umut...
Bir tarafta Matruşka’nın bebekleri Ağlaşıyorlar… Bir tarafta koşumlarından azat edilmiş Aşkar Vurunca sağrısına hafiflik Yelesine rüzgâr Döndü baktı uzun uzun avlaklara Sonra Bir ok...