Gecenin karanlığından kurtulmuştu güneş. Yağmur çiseliyordu. Palandöken’in zirvesindeki kar, beyaz bir sevincin gülümsemesiydi. Sokak arasındaki küçük bahçenin bodur kiraz ağacı çiçek açmıştı. Bitişikteki bahçenin ağacındaki tomurcuklar patlamak üzere sabırsızlanıyordu. Karların altındaki şehrin kurtuluş coşkusuydu nisan ve mayıs ayları. Bense bir gece öncesinde okuduğum Halil Cibran’ın, “Çocuğunu kaybetmiş bir ana gibi karların altında oturan şehre bakmak kalbimi kanatıyor…” dizesinin etkisinde Erzurum’a bakıyordum. ..
Read More…