0

Yağmurlu caddenin ve hüzünlü sokağın isteklerine uygun bir gündü. Cenaze aracı, defin edilecek kişinin bulunduğu apartmanın önüne geri geri yanaştı, sol arka tekeri dışında neredeyse tamamen kaldırımın üzerine çıktı. Aşağıda kalan sol arka teker kaldırıma bitişik mazgalı tümüyle kapadı ve çamurlanmış yağmur suyu yolun kenarında birikmeye başladı. Yeşil cenaze arabasının üzerinde beyaz “…. Belediyesi ” yazısı vardı. Kaldırımdan yürüyen eli şemsiyeli insanlar kaldırımı kapatan şoföre öfkelenerek yola inip cenaze arabasının etrafından dolaşıyorlardı. Tam o sırada hızla bir ambulans bu kalabalığı ıslatarak geçti.

Cenaze arabasının içinde iki kişi vardı. Şoför telefonla konuşuyor, arkadaşı da ölünün yakınlarının gelmesini bekliyordu. İkisi de arabadan inip birer sigara yakarak apartmanın yağmur almayan kısmına girdiler. Şoför 165-70 boylarında elli yaşlarında fakat 20 yaşındakilere mahsus dinçlik ve kondisyondaydı. Vücudunda gram yağ fazlası yoktu. Telefonu kapadıktan birkaç dakika sonra iki adam gelip şoför ve arkadaşıyla selamlaştı; yaklaşık beş dakika sonra da ağlamaktan bitap düşmüş bir kadın apartmanın içinden çıktı. Komşu dükkânlardaki esnaf, arabanın yanına birikmeye başlamıştı. Arabanın kimin için geldiğini merak eden ve hala yaşadıkları için şükür eden insanlar, ölümle yüzleşme görevini asık ve anlamsız suratlarla yapmaya başladılar. Tabut taşımak sevaptı ama bilmedikleri şey o koca tabutların çoğu zaman apartmanın içine sığmadığıydı. Tahta at apartmana sığar mıydı? Ölü yakını oldukları anlaşılan kişilerle komşular arasında bir taziye sohbeti başladı. Cenaze şoförü ve yardımcısı da taziye kabul eden tarafta duruyorlardı. “Başınız sağ olsun, takdir, kimmiş? ” gibi laflar yağmur sesine karışıyordu. Özellikle başkasının şemsiyesinin altında duranlar için daha da şiddetli olan yağmur, kalabalığı çabuk dağıttı. Şoförün suratındaki asıklık işini sevmemesinden ya da mutsuz olduğundan değil, işine duyduğu saygıdandı.

Cenaze arabasının şoförü, her cenazeyi kendi yakınını kaldırıyor gibi kaldırır, her ölü evinde ölü sahibi sanılır, taziyeleri kabul ederdi. Eğer cenaze arabasında ya da vazifede değilse bambaşka biri olur, çoğunlukla gelene geçene sataşır, espriler yapardı. Yani bu adamı suratı asıkken görürseniz sorulacak “Hayrola cenazen mi var ?” sorusu gereksizdi. Tabi mutsuzlukları etraftakiler tarafından anlaşılmıyor “ne yapsın adam işi çok ağır ondan asık suratı” ların arasında unutuluyordu. Neşeli olduğu zamanlarda sürekli anlattığı bir fıkra vardı:

‘”Yağmur yağıyormuş, cenaze arabasının şoförü de yoldan geçen bir kıza ıslanmasın diye ‘gel bırakayım”’diye seslenmiş. Kız da ‘Manyak mısın be!’ diye bağırmış. Şoför de; “Hadi be millet bu arabaya binmek için ölüyor!” demiş’. Yakınındakilerden sadece birkaçı bu adamın sessizliği sevmediğini ve ölüm sessizliklerinden bunaldığı için hep gülmeye çalıştığını bilirdi. Elinde sürekli sigarası; etrafındakilere ve ölü yakınlarına ikram ettiğiyse içtiğinin iki katıydı.

Arabadan indirdikleri özel dikim bir cenaze taşıma örtüsünü alarak ölü yakınlarıyla beraber daireye çıktılar. Gene cenazeyi indirme görevi ona ve arkadaşına kalacaktı çok iyi biliyordu. Tembellikten değildi bu, az önce konuştuğu yakınını bir pakete sarıp cansız olarak taşımaktan tüm ölü evindekiler kaçınırdı. Şoför ve yardımcısı beraber cenazeleri indirirlerdi ki bu bazen daracık koridorlu 6-7 katlı binalarda bu tam bir ölümdü.

Evden alınan cenazeler yıkanmak üzere hastane morguna götürülür, ölü sahipleri de bu işlemden sonraki evrak işleri için şoförle beraber adım adım gezer en son belediye binasına giderlerdi.

Bir meslek düşünün ki telefonunuz hiç susmuyor ve çoğu arama ölüm haberi verilmesi için. Gülen insanlara hasret kaldığınız bir meslek. Ölü ailesinin o panik ve mutsuzluğunda hiçbir şey yapamadığı ve anlamadığı anda bazen aynı cümleyi yüzlerce kere tekrarlayıp üstüne bir de açıkladığınızı düşünün. Bu son yolculuğa uğurlama töreninde çoğu kişi ellerinde resmi evraklarla ne olduğuna hala inanamazken şoförün onlar için tüm işlemleri yaptığını düşünün.

Bu cenaze üzüntüleri, ölüm yasları da bitince en zor zamanlarında yanlarında olan bu adamı yolda gören herkes de “vay biladerim, nasılsın ” diye sarılıp halini hatırını soruyordu, şakalaşmaların arasında “allah senden razı olsun o gün neydi öyle kabustu” diyorlardı…

izzet Akın Tütüncüler

Leave a Comment

İlgili İçerikler