0

 

 

 İnsan hiçlik makamını tanırsa eğer oraya ulaşmak için dünyadan vazgeçer. Bu dünyevi arzuların bitmeden tükenmeden, gün geçtikçe büyümesini istemediğiniz bir bitki gibi görmekteyiz, kanaatkârlığın hemen hemen pek kalmadığı bir dünyayı taşıyoruz. İçimize çöreklenen hangi heves varsa ecel gelmeden yapalım hırsındayız.

– Öyle değil mi Sezgin?

– Sanıyorum ki herkesin yapabileceği bir fikir hareketi değil Musa Bey.

– Sezginim herkesin değil bize münhasır olan şeyleri seviyoruz ve elbette bu kutlu işler bize kalsın ve bize yakışsın. Kaldı ki biz bu davanın gönül bahçeleriyiz. Ve tabii ki bu yol da diri olmak, iri olmak önemli. Teşviklerimiz, vesile olabilme gayretlerimiz sürmekte…

– Haklısın ağabey, insan yaşadığı müddetçe sevmeli, anlamalı, yardımcı olmalı ancak bu şekilde yaşadıklarının vicdani tadını almış olacaktır.

Musa Bey bu hoş sohbetten sonra kalktı, müsaade isteyerek gitti.

Aklıma takılan zamanın ufalayıp toz halinde yok ettiği anlayışlar, sadakatler kalmamıştı. İnsan hain bir öfkeyle kavruluyordu. Miskin gevşekliğin çoğalması, bana daha çok uyanık olmamı aşıladı. Üzerine giyindiği berrak bal rengi bir ceket vardı inanılacak bir ceketti. Onun üzerinde ikna kabiliyeti daha besleyiciydi. Mintanı beyaz üzerine eskitme çizgilerle örülü sade sahil kasabasını anımsatıyordu. Gözleri masumane, bunu tamamlayan kirpikleri bir çocuk kirpiği kadar taze kıvrımlıydı. Teni buğday teni olup sakalları hafif uzundu. Dişleri yan yana dizilen misketlerin simetriği ile dizayn edilmişti. Gülümsediğinde ağzında bir çocuk bahçesi oluverirdi. 

Musa Bey’i en son bir ay önce görmüştüm. Çocukluğumla gençliğim onun yanında geçti sayılır. Doğruluktan taviz vermedi şu zamana kadar. Doğrusu için ölecek vatan evlatlarından biriydi.

 

Mahallemizde sevilen sayılan bir ağabeydi, Musa Bey. Huzur veren yüzünün yanında hakkı temsil eden gövdesi, duruşu vardı. Geçen memleket ziyareti dönüşünde makam aracıyla ailecek kaza yapmışlardı. Kendisi ve eşi kurtulamadı. İki kızı yaralıydı, hafif sıyrıklarla kurtuldular. Allah’ın işi bu ya! Yardımsever vatandaşlar canla başla takla atan araçtan aileyi çıkarmışlardı, kızlar ise baygındı. Ambulans ile hastaneye yetiştirilen yavrucakların ilk tedavileri yapılıp müşahede altına alındı. Biri on, diğeri beş yasındaydı. İsimleri Melike ve Yeliz idi. Teyzeleri olan Emel hanım, kardeşinin ve eşinin ölümü üzerine bu kardeşleri kendi evlatlarından ayırt etmeyecekti. Hayatın şu an da onlar üzerinde sessiz ve ağır bir yükü vardı. Bu bilinmezlik, sadece tefekkür ve sabırla aşılacak bir imtihandı. Unutulmaz ya bazı anlar!

 

Musa Bey bir gün beni yol da görünce durgunluğumu, çaresizliğimi anlamış olacaktı ki; batan geminin zararı dünyacılar içindir, ama düşünsene suyun altında binlerce canlıya ev olacağını diye üstü kapalı bir ustalıkla beni teselli etmişti.

Madde için çabuk yoruluyoruz! Bir önyargı ustalığı taşır cahil insanlar. Tanıdığım bir ağabey var, onda gizli bir dervişlik seziyorum ama tam netleştiremedim, koyundan yavaş arkadaş!..  Sesinde kontrol altına alan bir üslup, mantığı eşelemiş bir kuşun sakin çevikliği var. Beklemenin yorduğu istasyonda umutlu insanlar görüyorum. Şaşırmıyorum, bunlara benziyoruz. Bir şey olsa! Ne olacaksa değişik olması gereken bir şey.


Her yara iyileşecek ve yeni sayfaları doldurmak için yarışacak çocuklar. Melike ve Yeliz bu güzel örnekleri taşıyan pırıl pırıl kızlarımızdı. Büyüyüp sorumluluk sahibi oldular, okullarını başarıyla geçtiler. Teyzelerine yük olmamak için fedakârca çalıştılar. Bu topraklara örnek anne oldular. Musa bey gurur duyuyordur onlarla, kim duymaz ki; yokluğu yoğurarak büyümek ne kadar zordur bilsen, yetim ve öksüz olmak kadar yokluk çeken var mıdır! Bazen değerleri gerçekten unutmaktayız. Utanç verici bir unutma veya aciz bir gevşeklik içinde önemsemiyoruz. Her an her şekilde taze olmalı sevgimiz.


Rüyam da gördüm birkaç ay sonra Musa beyi, tertemiz berrak, rengârenk bir bahçe içinde oturmuş bana sesleniyordu. Yanına gitmeye çalıştım, başaramadım. Üstünden beyaz kuşlar uçuyordu. Birine işaret ederek beni gösterdi. Kuş gelip omzuma kondu. Gagası ile başımı seviyordu. Yavrusuna  olan merhametini bana gösteriyordu. Şaşkınlık! Cevabı yok. Anlayamadım, nedir bu Musa Bey demeden, kalktı gitti. Tebessümü devam etti. Üzülmeye devam mı Sezgin dedi. Pek değil Musa Bey dedim. Yeise kapılma, bak seninde bu bahçe de yerin var unutma dedi ve rüya bitti.

 

 

Ali İhsan TARMAN

 

 

 

 

 

Leave a Comment

İlgili İçerikler