ÖLÜM VE DOĞUM GÜNÜ Bir çukur açıyorum yıllardır. Kazıyorum derine, magmaya yakın en dibe. Çabalıyorum, yoruluyorum, ağlıyorum. Gözlerim şiş, acı dolu uyanıyorum. Öyle bir...
Sazlıkların arasından dolanarak kanalda ilerleyen üç tekne. En başta Pinterci var, kılavuzluk ediyor diğer iki tekneye. Yolunu şaşırmadan çıkabilmek ustalık işi bu labirentten Akdeniz’e, laciverte. Ummadığın anda su bitiverir, hop çıkarsın sazlıklardan karaya. Sonra oradan tekneyi tekrar suya döndürmek zahmetli iş, bir sürü uğraş.
Pintercinin teknesi küçük, pancar motorlarının sesiyle sazlıklardan havalanıyor sakar mekeler. Kanat çırparak karşı kayalara doğru yol alıyorlar, yeniden korunaklı yuvalarına dönmek için.
Dar bir boğazdan dikkatlice geçiyorlar pintercinin peşi sıra.
Geçtikleri yer denizle kanalın birleştiği ilk nokta. Kum bazı noktaları doldurmuş, küçük bir geçitten birbirinin izinden yol alınabiliyor ancak. Sert akıntılar, dalgalar geçişi gittikçe zorlaştırıyor.
Her tekne yaşama dair küçük umutlar taşıyor. Pinterci, Arap Sabri’den tekne için aldığı paranın faizini ödeyecek. Arap çok acımasızdı yola çıkmadan önce:
-Bak bu seferde boş dönersen denizden, teknemi geri alırım, demişti.
Ortadaki teknede Selami var. Tekne işinden pek anlamaz, çiftçiyken girmiş hiç bilmediği bu işe, karısının sözlerine kulak tıkamış, takılmış umudun peşine. O da kızını everecek bu yaz, düğün dernek, malum para demek.
En arka teknede Behçet var. İzmir’den gelmiş buralara, kayınpederinin evine. Hayatta dikiş tutturamamış. Kayınpederi yemin billah ediyormuş, onu bu sefer dikiş tutturamazsa defedip kızının yanına yaklaştırmayacağına.
Üç umut dolanıyor denizde, ağlarını paraketelerini suya bırakmış, bekliyor kımıltısız küçük koyda.
Deniz kabarıyor, fırtına yaklaşıyor. Deniz kuşları gecenin içinde çığlıklarla selamlıyor fırtınayı.
Günlerce aç susuz bir koyda bekleyişin sonunda deniz durulur gibi olunca tüm umutlarını ağlarını denizde bırakarak, geri dönüş yoluna çıkıyorlar. Deniz yeniden kararıyor, tekneler bata çıka gecenin içinde birbirlerinin pat pat seslerini aralıyor.
Pinterci bu sefer en geriye düşmüş. Teknesi küçük boğazdan içeri girişte büyük dalgayla ters yüz oluyor. Rüzgâr, dipteki kırmızı mercanlar çağırıyor onu:
-Pinterci! Pinterci! Pinterci!
Pinterci son bir hamleyle kendine atılan halatı yakalıyor. Sıkı sıkıya ömrünün en uzun yolculuğuna hazır dağcı gibi döne döne ışığa tırmanıyor. Yekenin vücudunda açtığı derin kesiği bile hissetmiyor artık.
Sabahla gölün kıyısındaki kordonda çıkıp gelmeyen balıkçıları bekliyor elleri böğründe üç kadın, birçok çocuk. Bir de Arap Sabri ağzında dolu küfür.
Mustafa Güçlü