Bu kaynayan yalnızlık bizim mi? Cellâdına gülümseyen toprak Bu bacaklarından dünya’ya asılan güzeller Benim fukaralaşan kimliğimi aydınlatıyor Açılan okulların telaşıyla hayata tutunmakta cici...
Bu kaynayan yalnızlık bizim mi? Cellâdına gülümseyen toprak Bu bacaklarından dünya’ya asılan güzeller Benim fukaralaşan kimliğimi aydınlatıyor Açılan okulların telaşıyla hayata tutunmakta cici...
Güvenilir belki korkusundan yüksek yapılara Midelerin ısrarına yol açar mahkûm yalvarışlar Seslenmeseydim keşke Vicdanıma dağın küskünlüğü açıktı çabucak Çoğalırdı yollar umutsuzluğu tutuşturup Baktı...
Bu sene kış çok çetin geçmiş, aralıksız yağan kar yüksekliği yer yer bir metreye ulaşıp İstanbul trafiğini altüst etmişti. Cilalanmış buz katmanları yüzünden...
Basamak sokağından şirinlerinin öncüsü Nisanur’un sevimliliği, tatlılığı umutlara tesellidir. Arkadaşları olan Ayşegül, Nazlı, Ervanur ve Songül onu çok severlerdi. Her gün oyunlar oynayıp...
Kış uzun sürmüş ilkyazın oynak havasına hasret kalmıştık. Nisan, mayıs yağmurlarıyla yıkanan bitek topraklardan katmerlenerek fışkıran bereketle uzaktan olgunlaşmış siğil gibi gözüken tomurcuklar...
Martıların çocuksu haykırışları, engin mavi denizlerin derinliği, en güzel dudakların döktüğü en güzel şarkılar bitti… Başucumdaki sehpada bir canavarın saldırgan yeşil gözlerini...
Kendimi bildim bileli, tarihlerle başım derttedir, iyi ya da kötü iz bırakmış her tarih, istemesem de aklıma kazınır, bazen unutur gibi olsam...
Her yıkıntı yeni bir dönemin başlangıcıydı. Acıtıyordu elbet, bazen de kanatıyor. Merhem bulunmuyordu bazı yaralara. Hele birde kabuk bağlamadıysa. O son gece,...
Kelebeğin taşa olan sevdasıydı Kırık bir beyazdan yırtıldı keramet Avcıymış gölgem karası korktu Üç günlük ömrünü otuz yıl sürmüştü Bekledim üstümde gezindi gelincik...
hangi yitik ücrasında hangi taşın donuşunda uyanır lâl duygular durgun akışlara nasıl kapılır zaman kim inanır yalanına inkârcı tanıkların yaşanan hüzün nedir ne vebal...