0

-Hakuna Matata’nın yazarı Binnur Tekinalp hanımla www.erikagacıoyku.com sitesi adına bir röportaj yapmak istedik. İstedik ki bir öykü sitesi olarak yazarlarımıza yer verelim, onların hikayelerini kendi ağızlarından dinleyelim. Binnur Hanım öncelikle hoş geldiniz.

Hoş bulduk.

-Öncelikle şu çok merak edilen soruyu sormak istiyoruz. ‘Hakuna Matata’ ne demek?

İlk önce ‘Hakuna Matata’ öyküsünün nasıl oluştuğunu anlatmak istiyorum. Hikayeyi yazdığım sıralar Çengelköy’de oturuyordum. Eczanem Avrupa yakasında olduğundan, dönüşte metrobüsü tercih ediyordum. Metrobüsten Beylerbeyi’ne yürürken kenarda saat satan bir zenci dikkatimi çekiyordu. Onun hikâyesini merak ediyordum. Yanından her geçtiğimde, kafamda değişik senaryolar yazıyordum. Biraz araştırınca çoğunun iş bulmak, bir kısmının da öğrenci olarak ülkemize geldiğini öğrendim. Aslında çoğu Afrika’dan Avrupa ülkelerine gitmek için gelip burada yaşamak zorunda kalmışlardı. Afrika denilince karşıma hep Hakuna Matata çıktı. Hakuna Matata, Svahili dilinde hiç sorun yok, takma kafana anlamında bir deyimdir. Zanzibar, Tanzanya ve Kenya’da yaygın olarak kullanılır. Hakuna Matata aslında hiçbir şeyin önemli olmadığını anlatan bir yaşam felsefesidir.

-Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Binnur Tekinalp kimdir?

İstanbul’da doğdum. Büyük Reşit Paşa İlkokulu, Bahçelievler Anadolu Lisesi’nin ardından 1985 yılında İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nden mezun oldum. Uzun yıllar serbest eczacılık yaptım. Geçen yıl Auzef Tarih bölümünü bitirdim. İki oğlum var. Eşimi dört yıl önce kaybettim. Yazmaya 2013 yılında, bir arkadaşımın “Hayal gücün çok iyi. Neden yazmıyorsun?” demesiyle Şeref Yılmaz’ın yazarlık atölyesinde başladım. Yazdığım öyküler çeşitli dergilerde yayımlandı. ‘Hikaye’de ki Kız’ adlı öyküm Azerbaycan’da bir gazetede ve Türk dünyasından yazarların öykülerinin olduğu bir kitapta yayımlandı. ‘Hakuna Matata’ adlı bir öykü kitabım ve ‘Acele Aşk’ Aranıyor adlı bir romanım var. Arkadaşım Hülya Karahoda ile birlikte yazdığımız dokuz çocuk kitabımız var.

– Her yiğidin bir yoğurt yemesi var. Her yazarın da kendince yazma serüveni var. Aslında yazarlar, kendi yazma serüvenlerini pek açıklamak istemezler ama yine de sormadan edemeyeceğiz. Yazma ritüeliniz var mı? Örneğin gece geç saatler, müzik eşliğinde ya da mum ışığının altında mı yazarsınız? Bilgisayar gibi bir kolaylık olmasına rağmen kalem ile yazan yazarlar olduğunu biliyoruz. Bize bundan bahseder misiniz?

Benim yazma ritüelim biraz tuhaf. Genellikle yazarlar yazmak için inzivaya çekilirler. Gecenin sessizliğinde daha verimli olurlar. Ben tam tersine kalabalığın, yaşamın içinde olmalıyım. En iyi öykülerim sıkış tıkış metrobüste ya da kalabalık içindeki yürüyüşlerde şekillendi. Eczanede ya da evde kayıtlara geçti.

-Yazarların yazmak için inzivaya çekildiğini düşünürsek sizin ki hayli ilginçmiş. Peki yazma programınız nedir? Bir plan dahilinde mi yazarsınız?

Bazen izlediğim filmde bir sahne, bazen duyduğum bir söz, bazen de bir haber esin kaynağı olur. Ama kesinlikle akışa bırakmam. Kurgusu ve sonunu belirlerim. Akışa bırakılan öyküler sizin kontrolünüzden çıkar. Nasıl bir yol izleyeceğini bilemezsiniz.

-Peki Binnur Hanım… Kimi okursunuz? Kütüphanenizi merak ettik doğrusu?

Zülfü Livaneli, Grange, John Verdon, Edgar Allan Poe, Christian Jacq ve polisiyenin anası Agatha Christie seviyorum. Sanırım benim işim olay. O yüzden gözdelerim de polisiye ve macera. Ama Stefan Zweig’tan Haruki Murakami’ye farklı yazarlar okuyorum. Şu an Emile Zola’nın Bir Aşk Sayfası romanını okuyorum.

-Bir sağlık çalışanı olarak açıkçası bilim kurgu da listenizde olur diye düşünmüştük ama gördüğümüz kadarıyla öykü de devleşmiş isimler ve polisiye sizi etkisi altına almış durumda. Bu eserlerin de pek tabii ki kendine ait güzellikleri malum…Sizi yazmaya iten nedir peki? Bilindiği üzere yazmak zorlu ve emek isteyen bir süreç?

Beni yazmaya iten bir sebep yok. İtiraf ediyorum, bütün suç benim. Sadece kafamdaki kurguları kâğıda dökmek istedim. Bir hikâyeyi yazarken hissettiğim, hikâyenin içinde olma duygusu, o hikâyeyi yazarken yaşamanın mutluluğu beni yazmaya yönlendirdi. Aslında yazmak, yerinizde otururken başka bir dünyaya geçebilmenin bir yoludur.

-Binnur Hanım halihazırda bekleyene yayımlanacak dosyalarınız var mı?

Biri bitmiş, biri de bitmek üzere olan iki çocuk romanım var. Çocuklar için yazmayı seviyorum. Dünyaya çocuk gözüyle bakabilmek, onların saf sevgisini hissetmemi sağlıyor. Biliyorum ki dünyayı sevgi kurtaracak.

-Sizi katılmamak mümkün mü? İçinde bulunduğumuz dünya şu aralar zor günler geçiyor. Bir virüs kuşatması altında evlerden dışarı çıkamıyoruz. Kaldı ki bir sağlık çalışanı olarak sizin işiniz daha zor. Allah hepimizin yardımcısı olsun. Tabii ki sevgi her kapıyı açacak ve her yolu arayacak, bundan ümidimizi kesmiş değiliz. Son olarak şu soruyu sormak isteriz. Şimdiye kadar sizi etkileyen hangi eserdi?

Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar’ı beni etkileyen, daha doğrusu yazma konusunda geliştiren en önemli kitaptır. Yazmaya farklı açılardan bakmamı sağladı. Bence her yazar adayı okumalı. Okumak insanı geliştirir. Sinema ve sanatın her dalı da. Etkilendiğimiz yazarlar olur elbette. Ama bir yazarın kendi üslubu, kendi tarzı varsa başarıya ulaşır.

-Binnur Hanım bu güzel röportaj için www.erikagacioyku.com sitesi ve e-dergisi olarak teşekkürlerimizi sunarız. Dediğimiz gibi zor zamanlar geçiyoruz. Bir sağlık çalışanı olarak sizin ve sağlık emekçilerini canı gönülden destekliyoruz. Kalbimiz sizlerle…Eminiz ki yaşanılan her tecrübe yazarın yazma kalitesi ve serüvenin bir kat daha artıyor. Daha nice eserleriniz bekliyoruz.

Yazmaya geç başladım. Yaşım ileri olsa da yazmanın başındayım. Daha öğrenecek çok şey, kat edilecek çok yol var. Röportaj için çok teşekkür ediyor, Erik Ağacı’nın edebiyat dünyasında kök salmasını diliyorum.

-Biz teşekkür ederiz.

Leave a Comment

İlgili İçerikler