0

                                                                

Gün akşama dönerken aceleci adımlar çoğalır, kaldırımları hızla topuklamaya başlarlar. Banliyöler, metrolar, vapurlar, tekneler… toplu taşıma araçları geç vakte kadar yolcularını taşırlar. Caddeleri döven yorgun ayaklar; sıcacık bir gülümsemeyle karşılanıp ılık bir duş almak arkasından da iyi donatılmış masaya ve televizyonun karşısındaki en rahat koltuğa yerleşme hayalini kurup sevgiyle uğurlandıkları yuvalarını düşlerler…

Akşamın alacasında caddeler, sokaklar insan seliyle dolup taşar. Araçlar seyreldikçe sessizlik, bilinmezlik hükümran olur. Puslu gecelerin uğursuzu, soysuzu, tellalı, şeytanı boldur. Netamelidir geceler… Pusular kurulup nice filizler soldurulur; daha fidan olup ilk meyvelerini bile veremeden iliği kanı sömürülüp atılır, buruşuk bir mendil gibi köşeye…

Her gün Televole kültürüyle genç dimağlara enjekte edilen boyalı hayatların göz alıcı yaşantısı,  çeşitli yarışmalar, artist olma hayalleri, aile içi şiddet ve baskılar, töre, berdel, kuma gibi faktörlerle yalın hayatları yozlaştırılır. Kaçıp kurtulmayı ve kendilerine özendirilen hayatın içinde olmayı düşlerler. İlk fırsatta bu hayalleri uğruna canlarını, ciğerparelerini geride bırakıp bilmedikleri ama girmeye can attıkları farklı bir dünyaya süzülürler sessizce. Bazıları farkında olmadan gayya kuyusunun içinde bulurlar kendilerini. Ne kadar çırpınırlarsa çırpınsınlar nafiledir çabaları, o hızla dibe doğru savrulurlar. Emekleri, bedenleri sömürülür, sermaye olurlar karanlık güçlere. Her türlü yanlışlıkların, kötü alışkanlıkların esiri olurlar. Üzüntü ve kaygıları sıladaki sevdiklerinden kat be kat fazladır…

Dışarısı zifiri karanlık ve cemre düşmemiş topraklar gibi ayazdır, tuzaklarla doludur. İnsan kılığına girmiş iblis, ağına düşüreceği taze bedenleri beklemektedir. Umarsız,  hamisiz olanlar gözlerini ışıldatır;  kokusunu alır, peşlerine düşer. Örümceğin ağına düşen av gibi iştahını kabartır…

Hepsinin ayrı bir hikâyesi vardır, genellikle birbirine benzer. Ortak paydaları sevgisizlik ve ilgisizliktir. Pembe düşlerle çıktıkları bu yolculuk çoğu zaman çıkmaz sokakta son bulur. Çıkış yolunu kendi kendilerine bulmaları çok zordur…

Köprü altları, ATM’ler, parkların kuytu köşeleri, terk edilmiş virane yapılar,  surlar, ıssız mezarlıklar onların mekânıdır artık. Gecenin ayazından,  donundan, çiyinden korunup ısınmak için birbirlerine sokulurlar ister istemez. Ne yiyip ne içecekler nasıl ısınıp ne giyecekler bilinmez. Onlar da memnun değillerdir yaşadıklarından…

Dünya büyük bir sahnedir ve adına “hayat” denilen bu oyunda figüran bulmakta hiç zorlanmaz karanlık güçler. Oynayacakları roller çoktan biçilmiş, zorla verilmiştir kendilerine… Binlercesinden kimileri sıyrılır, şanslıysa aralarından. Atarlar üzerlerindeki ölü toprağını silkelenir, sıfırdan tutunurlar hayatın bir kenarından…

“Dünya kötülerin dünyası” denir ama yine de hamiyetli insanlarımız, kimsesizlerin kimi olarak yetişirler imdatlarına…

Fatma Türkdoğan

Leave a Comment

İlgili İçerikler