0

Son günlerde kafam bir hayli dağınık. Çoğu zaman günleri karıştırdığım bile oluyor. Bayılarak yediğim yemekleri eskisi kadar aramıyorum artık. Depresif portreler çiziyorum ruh dünyamın pejmürde tuvaline, sıklamen çiçekleri yerine, neden acıların odağında hep ben varım?

Genç yaşıma rağmen kader, kaç defa nahoş oyunlar oynadı benimle hatırlamıyorum bile.
Sanırım bu defa yan komşumuzun oğlu, kardeşim kadar sevdiğim, yaşıtım olan Taner’in ani ölümü beni fazlasıyla sarsmış olmalı.

Bahçelerinin demir kapısının menteşeleri uzun zamandır yağlamadıkları için olsa gerek, kapı her açıldığında kaderine isyan edercesine feryat etmesi, Taner’in o kapıyı yarıya kadar açarak gövdesi içeride, kafası dışarıda, bizim evin tarafına uzatıp bana seslenişini hatırlatıyor.
İşte bu yüreğimdeki firak ateşinin daha çok harlanmasına yol açıyordu. Küçüklüğümden beri futbolla fazla aram olmamasına rağmen sırf hatırı kalmasın diye maça davet ettiğinde gidiyor, ısrarına dayanamıyordum. Çoğu zaman da yorgun olduğumu öne sürerek bir şekilde sıyrılıyordum. Bu gönülsüz eylemimden şimdi ne kadar pişmanım bilemezsiniz. Bana pek de uymayan davete icabet etmemek için bulduğum bahaneler için de pişmanım.
Şimdilerde annesi, beni her gördüğünde gözyaşlarını tutamıyor. Malum kardeş gibiydik onunla. Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi hiç. Aslında ikimizde aynı kızı sevmiştik. Sokağımızın hemen köşe başındaki manifaturacının kızı Aslı’yı…

Aslı, gönül seçimini Taner’den yana kullanmıştı. Ondan sessizce çekilivermiştim aralarından. Zaten bu platonik aşktan ne Taner’in haberi olmuştu ne de Aslı’nın. Kardeşim kadar sevdiğim Taner’in mutluluğu benim mutluluğumdu nihayetinde.

Aslı da iyi değildi. Taner’in ölümü üzerinden yaklaşık dokuz ay geçmesine rağmen hâlâ kendini toparlayamadı. İlişkileri henüz resmiyete dökülmüş olmasa da onlar kendi aralarında sözlüydü.
Bir sabah işe gitmek üzere tam evden çıkıyordum ki bahçe kapılarının önünde, kahvaltılık alıp eve dönen Taner’in küçük kardeşi Feridun’la karşılaştık. Bana, akşam iş dönüşünde annesinin benimle bir konuyu görüşmek üzere eve beklediğini söyledi. Doğrusu merak etmedim değil. Füruze teyze benimle neyi görüşebilirdi ki? Bu konu, gün boyu kafamı kurcalayıp durdu. O gün, ayrıca bir işim çıkmadığına sevindim. Erkenden dükkânı kapatıp merakımı gidermek için soluğu Füruze teyzelerde aldım.

İlk defa o akşam Füruze teyzenin beni gördüğünde Taner’in ölümünden duyduğu acısını az da olsa bastırabildiğini gördüm. Dudaklarının kenarında başlayıp yanaklarına yayılan küçük bir tebessümle,

“Hoş geldin oğlum.” dedi.

Füruze teyzenin acısının hafiflemesi beni de mutlu etmeye yetmişti. Öyle ya, ölenle ölünmüyordu. Sonuçta hayat bir şekilde devam etmeliydi. Acıkmamıştım, ısrarım Füruze teyzenin sofrayı kurmamasına fayda etmemişti. Ben ise yemekten ziyade Füruze teyzenin benimle ne konuşacağını düşünüyordum ve bu konuda hiçbir fikrim yoktu. Yemek sofrasından kalktık. Bardaktaki çayların biraz soğumasını beklerken Füruze teyze konuya girdi.

“Oğlum Ozan…” dedi, “Yan komşumuzdan duydum, annen sana kız bakıyormuş.”

Aslında haksız da sayılmazdı. Annemin ısrarlarına daha fazla dayanamamıştım. Yaşım otuza yaklaşmış, mahallede neredeyse yaşıtım olan bekâr kimse kalmamıştı. Ben de,

“Evet, annem çok ısrar ediyor.” dedim.

“Ee haklı kadın. Oğlunun mürüvvetini görmek onun da hakkı” dedi, Füruze teyze. Gözleri hafiften buğulanarak devam etti.

“Ah, ben de Taner’imin mürüvvetini görmeyi çok isterdim, lakin nasip değilmiş. Taktiri ilahi…” dedi. “Oğlum bak,” diyerek devam etti.

“Aslı’yı biliyorsun. Hani şu Taner’imin sevdiği kız. O helal süt emmiş biridir. Ailesini de yakinen tanırım. Çok iyi insanlar. Mademki oğluma kısmet olmadı, gel sana isteyelim.” dedi.

Bu sözler üzerine bir an şaşırdım. Böyle bir teklifte bulunacağı asla aklımın ucundan geçmezdi, ne diyeceğimi bilemedim. Neyse ki çabuk toparladım kendimi.

“Olur mu hiç Füruze teyze. Aslı Taner’in sevdiğiydi.”

“Olur oğlum olur. Taner rahmetli oldu. Kız ömür boyu bekȃr kalacak değil ya, illa ki biriyle evlenecektir. Düşündüm, yabancıya gideceğine bize gelsin. Sen de bir oğlum sayılırsın. Yoksa kızı beğenmiyor musun? Güzel kızdır hani!” dedi çayını yudumlayarak.

“Bilakis Füruze teyze. Aslı çok güzel kız, fakat Taner…”

“Oğlum Taner yok artık. Bu gerçeği kabullenmemiz lazım,” dedi iç çekerek.

“Hem kız beni ister mi ki?” dedim, kendi sesimden çekinerek.

“Senden iyisini mi bulacak. Hiç düşünme. Ben bir konuşayım.” diyerek elleriyle sırtımı sıvazladı.

“Anlaşıldı Füruze teyze, sizden kurtuluş yok. Annemle başımı yakacaksınız illa… Nasıl istiyorsanız öyle yapın.” dedim.

Füruze teyzenin sevincini gözlerinden okuyabiliyordum. Onu aylar sonra az da olsa neşeli görmek beni de mutlu etmişti. Belki de Füruze teyze, oğlunun sevdiği kızla evlendiğim takdirde beni de neredeyse oğlu kadar sevdiği için oğlunun ölümünden duyduğu acının bir nebze hafifleyeceğini düşünüyordu, kim bilir?

Aradan bir hafta kadar zaman geçmişti. Akşam iş dönüşünde Füruze teyzeyle annem dışarıda oturuyordu. Tam yanlarına vardım ki birbirlerine bakıp tebessüm ettiklerini gördüm.

“Oğlum Ozan, gözümüz aydın. Oldu bu iş. Aslı ve ailesi ile de konuştum. Meğerse seni benden iyi tanıyorlarmış. Bu arada Aslı bir itirafta bulundu. ‘Taner’le birbirimizi sevmiş olmasaydık, istettiği takdirde Ozan’la evlenmeyi düşünebilirdim. O, çok düzgün bir delikanlı.’ dedi. İç çekerek ‘Taner de çok severdi Ozan’ı’ diye ilave etti. Seninle evlenmeyi düşünebileceğini söyledi,” dedi Füruze teyze.

O an karmaşık duygular içerisinde ne diyeceğimi bilemedim. Bir yandan seviniyor bir yandan da üzülüyor diğer yandan da şaşkınlığımı gizlemeye çalışıyordum. Artık ben de Füruze teyzenin bir oğlu olabilecektim belki… Aslı da gelini olurdu kim bilir?

Mehmet Şirin Aydemir

Leave a Comment

İlgili İçerikler