ÖLÜM VE DOĞUM GÜNÜ Bir çukur açıyorum yıllardır. Kazıyorum derine, magmaya yakın en dibe. Çabalıyorum, yoruluyorum, ağlıyorum. Gözlerim şiş, acı dolu uyanıyorum. Öyle bir...
Gemilerin kısıtsız ve sınırsız kaptanı olarak yönümü pusulayla değil kitaplarla bulmaya selam verdim. Ödüllerin ve cezaların sahibi, tufanların efsanesine merhaba diyerek başladım yazmaya…
Bir bitkinin topraktan çıkış anını düşünün ve siz de sevmeye durun yazı yazmayı…
Susmayın dertleşin kitaplarla! Anlatın gerçekleri, bir parça yalan olmadan. Susturun dünyayı, sadece gözleriniz kurgulasın kelimeleri…
Yeniden, yeniden yazın hayallerinizi. Üretin, paylaşın, tartışın. “Ben niye yazamıyorum, yazılarım o kadar kötü mü?” diye sormayın kendinize. Renk körü olmayın kitaplara. Kırmızıyı da görün, yeşili de…
İnsan kendini bir ağaç gibi sulamalıdır. Eğer susuz kalırsa kurumaz mı ağaç? Ya da toprak susuz kalırsa… Tam da aktif olduğunuz anda verimsiz toprak gibi yıpratmayın kelimelerinizi, konuşun onlarla.
Dalgalarla boğuşmayı bilmezseniz boğulup gitmeniz muhtemeldir. Yaşayın ve sorgulayın! Taşını ayıklayın yolunuzun. Gideceğiniz istikamet evvelinde belli olsun.
Hayatınıza iyi bir başlangıç yapmalısınız. Okuyarak ve yazarak elle tutulur yaşanabilir bir dünya inşa etmeli, olduğunuz yerde saymamalısınız. Kömür olup ilk önce üşüyen yürekleri ısıtmalısınız. İlerleyen zamanlarda elmas gibi göz kamaştırmalısınız. Sonraları da pırlanta olup parmağınıza takmalısınız hayallerinizi. Pes etmeyi de etmemeyi de bilmelidir insan…
Karadeniz gibi olmalısınız, umutlu ve inatçı!
Ayşenur Oygur