KARA VAGON İkindi güneşinin bulutların arkasına saklanıp, gökyüzünün kızıllığı solmaya yüz tuttuğu saatlerde fabrikanın düdüğü çalmaya başlardı. Kuşlar kanatlarını çırparak havalanır, fabrikadan çıkan insanlar...
Balkonumun hemen altındaki otobüs durağında bazı bazı buluşuyor bu ikili. Bay Nokta ’ile Bayan Virgül… İsimleri tarafımdan uydurulmuş olup gözümü kulağımı dört açmama rağmen isimlerini bir türlü öğrenemediğimi itiraf etmek isterim. Bu ikili ne kadar uzun konuşurlarsa konuşsunlar isimleriyle hitap etmiyorlar birbirlerine. İnsan bir diğer insanla konuşurken neden ismiyle hitap etmez? Samimiyet duvarının aşılmadığının bir göstergesi mi bu?
Bay Nokta, iş bitirici bir adam gibi görünüyor. Pozitif ve güler yüzlü. Her yeni fikre sıcak bakıyor. Yeni fikirler aklına yatmazsa bile denemekten korkmuyor. Gözlemlerime dayanarak, onun tam bir işbirlikçi olduğunu söyleyebilirim. En çok da bu huyunu seviyorum. Bayan Virgül’e gelince, aksi mi aksi, Nemrutgillerden bir kadın. Olumsuzluk üstüne yapışmış ve ‘cuk’ diye oturmuş. Asık yüzü hiç gülmez. Hep kasvetli bakışları. Hayırları evetlerinden çok. Sürekli başını sallayıp duruyor. İnatçı ve umursamaz ama Allah için güzel kadın. Bir bakan dönüp bir daha bakıyor. O ışıl ışıl yanan teniyle, altın sarısı saçlarıyla, cin gibi bakan masmavi gözleriyle metrelerce öteden seçilebiliyor. Alımlı. Yürürken kuğu gibi süzülüyor. Yine durakta tartıştıkları bir günü, günlüğüme 3 Aralık olarak kaydetmişim. Bense her zamanki gibi balkonda, sözüm ona çiçek suluyorum. Aralarındaki konuşmalara gelince; not aldığım gibi aynen şöyle:
“Neden her gün beni buraya çağırıyorsun be kadın? Burası pastane değil, postane değil, muhallebici hiç değil. Ne zevk alıyorsun bu köhne otobüs durağında ayaküstü konuşmaktan? Gel de bir kafede oturalım, sıcak bir şeyler ısmarlayayım sana. Ayrı evlerde yaşasak da karımsın hâlâ.”
Bay Nokta, üzerinde beyaz bir gömlekle, blucin pantolonuyla ve gözlerine taktığı siyah kalın çerçeveli gözlükleriyle, oldukça karizmatik görünüyor. Hisli bir kadın yabana atmaz böylesi bir tipi. Kabanını çıkartıp, elinde tutması, mevsim normallerinden üzerinde seyreden hava sıcaklığının lodosla birleşmiş olmasından olabilir. Ya da içinde ateşler yanıyor. Bütün dikkatini vermiş, karşısındaki kadına, daha doğrusu karısı Bayan Virgül’e bakıyor. Kadının gözbebeklerinde kaybolmuş. O zaman anladım; seviyor bu kadını. Hem de tutkuyla. Bakışlarını kadına odaklanmasıyla, bütün vücut kimyası değişmiş. Elini cebine sokup çıkartıyor, kabanını sağ eline, olmadı sol eline alıyor. Yere göğe sığmadığı her halinden belli.
Kadın umursamazca omuzlarını sallayarak yüksek sesle cevap veriyor.
“Biliyorsun. Bunu defalarca konuştuk. Burası annemlere ve senin işyerine yakın, hem kul hakkı da geçmiyor. Sen de iki durak geliyorsun ben de iki durak geliyorum. Yol zamanı ve bilet parası da eşit. Senin gibi hesapçı tipler çok severler bu tarz konuşmaları.”
Zoraki gülümsüyor Bay Nokta. Derin derin nefes alıyor.
“Çok iyisin valla! Sağ ol ya. Bu görüşmeler için bir gün holdingdeki işimden kovulacağım ya neyse. Eee? Anlat bakalım, seni dinliyorum.
Kadın hemen atlıyor konuşmaya. Ağa takılmış sazan gibi.
“Diyorum ki, mahkeme tarihini öne çeksek. Sen bir türlü yanaşmıyorsun boşanmaya.”
Bay Nokta ellerini saçlarının arasında gezdiriyor bir süre. Sinirlenmişe benziyor.
“Seni seviyorum güzelim, ne diye boşanayım senden.”
Ofluyor kadın.
“İyi ama birlikte yapamıyoruz.”
Başından aşağıya kaynar su dökülmüş gibi kızarıyor Bay Nokta. Beden dilini yalanlayan yüzü sahte bir gülümsemeye bürünüp,
“Kim demiş onu, bal gibi yapıyoruz. Belki farkında değilsin ama biz mutlu ve iyi geçinen bir çiftiz. ”diyor.
O ara gülmemek için kendimi zor tutuyorum. Balkondaki çiçekler çoktan suya kandı bile.
Hadi oradan der gibi bakıyor Bayan Virgül. Kadın diyor ki;
“Sen benim ruh eşim değilsin. Kendimi yanında hep yabancı gibi hissediyorum. Ben ne zaman gezip tozmak istesem yoluma taş koyuyorsun. Ölü gibi yaşıyorsun. İşten eve, evden işe… Senin mabedinde ölmeye niyetim yok, anladın mı? Üstelik çocuk da istemiyorsun. Çekilmez bir adamsın!
Saniye geçmeden atıyor söze Bay Nokta.
“Ruh eşin olmayabilirim ama resmi nikâhlı eşinim. Tapu gibi hükümet nikâhımız var. Hadi inat etme de topla pılını pırtını annenlerden, gel evimize gidelim. Olmuyor sensiz, denedim olmuyor. Ben, sen ne dersen yapmaya hazırım. Söz!”
“Ben boşanma sürecimiz hızlansın diyorum, sen eve gidelim diyorsun. Sorunlarımızı görmek istemiyorsun.”
Başımı balkondan uzatıp; “Biraz sessiz konuşsanıza. Burada üniversite sınavlarına hazırlanmaya çalışan genç bir delikanlı var.” demek istedim ama sonradan vazgeçtim. İzlenme oranı en yüksek dizilerde bile insanın tüylerini diken diken eden böylesine tutku dolu sahneler yok. Üstelik burada an itibariyle her şey gerçek.
Bay Nokta’nın sabrı giderek tükenmiş olmalı ki yenileneceğini anlayan boksörün ringin ortasına havlu atması gibi seriliyor kadının önüne. Diz çöküp kadının ellerinden tutuyor.
“Sana karşı daha anlayışlı olacağım. Söz, dedim ya. Yazın beş yıldızlı otellerden tatil, kışın da kayak merkezlerinden aylar öncesinden rezervasyon yaptıracağım. Yüzde elli indirimli bütün yurtdışı tatil seçeneklerini senin için takip edeceğim. O çok sevdiğin İtalya’ya götüreceğim seni. Belki haklısındır karıcığım. Ben mali durumu oldukça iyi olan ama son derece fakir yaşayan bir adamım. Biraz cimri olduğum doğrudur.
Bay Nokta gittikçe küçüldü gözümde. Vay be! Cimriymiş demek ki. Hiç ummazdım.
“Biraz mı? Sen kendini bu dilimde mi görüyorsun? Bence çok cimrisin. Al o biriktirdiğin paraları, sar koynuna yat. Bakalım seni benim kadar mutlu edebilecekler mi?”
Konu belden aşağıya gelince utanıyor Bay Nokta. Etrafına bakınıyor. Durakta bekleyen üç kişi var. Hemen üstteki balkonda da ben. Etti mi sana dört kişi. Sohbeti kesmek istercesine;
“Haklısın karıcığım haklısın. Hadi evimize gidelim…”
Kadın sesini daha da yükseltiyor.
“Hayır dedim, hayır. Şu gelen otobüse binip gidiyorum ben. Daha fazla konuşamayacağım. Boşanmamıza razı ol lütfen! Şimdilik hoşça kal.”
Otobüs, durağa yanaşıyor ama Bay Nokta beklenen hamleyi hemen yapıyor. Tutuyor kadının ellerinden. Avazı çıktığı kadar “Seviyorum seni” diye bağırıp noktayı koyuyor. Eee boşuna ona Nokta demedim. Kadın da o dakika külahları koyuveriyor. Bay Nokta bir taksiye el atıp binip gidiyorlar. Evli evine köylü köyüne. Bense elimde bir sürahi suyu bitirmiş olarak bu ikilinin ardından bakakalıyorum.
Sonrası mı? Epey zaman görmedim bu ikiliyi. Akıbetlerini merak etmiyor da değilim. Bir sabah, balkonu dolduran karları temizliyordum ki; yine bu ikili durağa geldi. Hemen günlüğümü alıp bütün duyduklarımı yazmam lazımdı. İçeriden aldım günlüğümü. Deftere 5 Ocak’ tarihini kaydettim. Bunlar konuşmaya başlamışlardı ki, sokağa kar küreme aracı geldi. Hay aksi! Zamanı mıydı şimdi. Aracın çıkardığı gürültü yüzünden hiçbir şey duyamadım. Aracın şoförüne “git buradan” gibisine el işaretleri yaptım. Şoför selam verdiğimi sanıp daha bir şevkle sarıldı işine. Bay Nokta ile Bayan Virgül beş dakika kadar hararetli hararetli konuştuktan sonra yine başka başka otobüslere binip tam tersi istikametlere gittiler. Ama Bayan Virgül’ün Bay Nokta’nın yüzüne okkalı bir şamar salladığını görmüştüm. Neyin nesiydi bu tokat? Anlam veremedim…
O sessiz günler altın çağını yaşıyordu. Durağa başka yüzler, başka âşıklar gelmişlerdi. Liseliler, işe gidip gelen gençler… Artık bu ikiliyi görmüyordum. Evet emindim. İlişkileri bitmişti. Sokak ortasında yediği o şamardan sonra hangi erkek gururuna yenilip eski karısıyla barışır ki?
Barışırmış hem de ne biçim… Bunu da gördü gözlerim. 11 Şubat’tı. Canım balkonda çıkıp açık havada sigara içmek istedi. Saat gecenin 10’ydu. Sokağa bir karanlık çökmüştü. Işıklar sisin içinde boğuluyor, etraf net seçilemiyordu. Duraktan sesler geliyordu. Bizimkilerin sesiydi bu gelen sesler. Zaten durakta bu ikiliden başka kimse de yoktu. Yine tartıştılar ama kısık kısık geliyordu sesler. Derken Bay Nokta; “Seviyorum ulan! Seviyorum, var mı diyeceğin!” diye sokağa doğru bir nara attı. Üzerindeki beyaz paltosu ve kırmızı atkısıyla gece perisi gibi zarif ve güzel görünen Bayan Virgül, ilk defa konuşmuyordu. Sessizlik… Kötüydü bu durum. Tepkisizliği canımı sıkmıştı. Sonrası… Garip ki ne garip… Bir anda sarıldılar birbirlerine ama ilk, kim kime sarıldı bunu anlayamadım. Belki Nokta başlattı bu hareketi ya da Virgül. Belki de her ikisi aynı anda. Buzlar çözülmüştü. Barışmışlardı nihayet. Yaşasın aşk! Kutlama yapmak lazımdı ya da bu barışmayı uzun uzun alkışlamak
Aradan çok zaman geçti. Üniversiteyi bitirip iş aramak için Taksim’in arka sokaklarında gezinirken yine bu ikiliyi gördüm. Bay Nokta’nın kucağında minik bir bebek vardı. Bayan Virgül ise bebek çantasını taşıyordu. Bay Nokta da karizma aynıydı, Bayan Virgül ise biraz kilo almıştı. Cinsiyetinin kız mı erkek mi olduğunu ayıramadığım bebeklerine de üst üstte iki nokta adını verdim. Sırt çantamdaki günlüğümü açıp, 12 Haziran’ı kaydettim.
Deniz Saygın