İZMİR İSTANBUL’DAN DAHA MI GÜZEL? Kitap imzalamak bahanesiyle, seni görmek için yollara düştüm. Yorucu bir yolculuktan sonra işte geldim. Merhaba İzmir. Şöyle bir baktım...
Akışı olmayan su, dibini veya olduğu alanı olduğu gibi bataklığa çevirir. Bataklığa saplanır iseniz sizi aşağıya doğru çeker. Kurtulmaya çırpındıkça daha da batarsınız. Kıyaya yakın iseniz sağlam bir yerden tutunup kendinizi yukarı doğru çekerek, yok ise vücudunuzu sakinlikle ve bir bütünlük hâlinde yukarı doğru ittirerek kurtulabilirsiniz.
Her şeyi yutmasına rağmen bataklıklar zengin bitki çeşitleri barındırır ve değişik canlı türlerine ev sahipliği yaparlar. Kimi geçmiş medeniyetlerde bataklıkların toprak taşıma yöntemi ile kurutularak verimli tarım alanlarına dönüştürüldüğü görülmüştür.
Bataklığı iki şekilde ortadan kaldırabilirsiniz ya kurutacaksınız ya da su kanalları açıp akış sağlayacaksınız. Bataklıkların kimi zamanlarda doğasal şartlardaki değişiklikler sebebi ile kuruduğu da bilinmektedir.
Bataklık olmanın olumsuz yönlerinde suyun kabahati yoktur. O, bulunduğu tabiat şartlarının gereğince bataklığın bir unsuru olmuştur. İnsan tabiatı en iyi şekilde değerlendirerek bataklıklarda bulunan onca verimden, bitki ve canlı türlerinden en iyi şekilde istifade edebilir.
Suyun hâlleri vardır. Sıvı, katı ve gaz…
İnsanın da hâlleri ve durumları vardır. Akışı olmamak da bunlardan birisidir ve bataklığın olumsuz yönlerini içinde bulundurur. Bu durumdan kurtulmak için öncelikle ruhsal ve bedensel bir sakinlik, kararlılık içinde olması gereklidir. Aynı zamanda kendisine hayatın ve yaşamın kanallarını ona açarak kendisine ve topluma faydalı bir insan olmasına vesile olacak bir dala bir imkâna muhtaçtır. Eğer bu dal ve imkân ona uzanmaz ise içine düşeceği bataklık kendisini ve çevresindeki yakınlarını da içine çeker. Düşünce ve duygularda olmayan akışın sonucu oluşacak olumsuz hayatı yaşamaya teslimiyetçi yaklaşım ile oluşan bataklıktan yalnızca o insanın kabahati yoktur.
Toplumunda her insan kendi aklı fikri ve imkânları doğrultusunda toplumun tüm bireylerinden sorumludur. Bataklılarda oluşan pislik, haşere ve atmosfere karışan koku ve zararlı gazlar nasıl insan ve tabiatın sağlığını olumsuz etkiliyor ise toplumsal huzurlar bireysel veya grupsal olarak yaşanamaz. İnsanı kazanımcı anlayışlar yerine dışlayıcı yaklaşımlar toplumun içinde uç gruplar ortaya çıkmasına neden olacağı gibi kültürel, ahlaki ve sosyal-ekonomik yapılara ağır darbeler vuracaktır. Oluşacak bu tahribatın meydana getireceği bozulma gelecek kuşakları da etkisi altına alacağı için toplumun temeli, kurumların büyük ölçüde yıkılmasına neden olacaktır. İnsan yaşamına saygı ve insani değerlere göre hareket etmenin yerine, edinilen toplumsal ruhsal bozukluğun neden olduğu günü kurtarmak ve aşırı sahip olma hırsına neden olan güdülerle hareket edilecektir.
Unutmamalıyız ki ruhları kararmış bireyler toplumların en büyük felaketidir.
Tüm bunları göz önüne aldığımızda genel huzur, mutluluk, kalkınma için karmaşadan, anarşiden, cahillikten uzak kalmak adına insanlara ilerleme kanalları açılmalıdır. İçsel ve toplumsal bataklıkların kurutulması sonucunda bireylerin topluma katılımı ve etkin faydalarının artması sonucunda daha ileri ve kalkınmış bir toplum olmak insanın elindedir. Uçurumlardan aşağı düşmemek ve felaketlere uğramamak için bunu gerçekleştirmek zorundadır.
İnsan aklı, fikri ve iş gücü ile yaratılmışların en verimli olanıdır. Yeter ki kendisinin ve toplumdaki her bireyin insan olduğunu unutmasın ve kendisine verilen bu vasıfları toplum olmanın gereğince kullansın.
Cebrail Küçükkoçkaya