SAATİ Saati soruyorsanız Saat: 8:45’dir Zaman da aslında büyük bir boşluk gibidir Biz bir vakitler mavi gökyüzüne şöyle bir bakıyor, bu bir rüya mı...
ESKİ AYAKGABI
Merhaba sevgili günlüğüm. Bugün gonşu Mürvet Hanım geldi. Gapgara gararıp duru. İkide bir huhhh diyo. Soluğunu içine sığdırabildiği yok. Belli ki bi derdi va. Dur bakam, şinci belli olur.
Hâl hatır etdikden sonra döküverdi içini. Oğluyla gelini gavga etmişle, gelin de çekmiş gitmiş bubasının evine. Oğlan da dik guyruk, gidip almıyomuş garısını. Gitdiği gibi gelsin, isdemiyosa gelmesin diyomuş. Yidiği halta bak şunun. Yedeğinde biri mi va, kim bilir. Tövbe tövbe. Durup dururkan günaha sokuyorla insanı.
Bu akşam beraber dünürlere gidem, gelini alam da gelem, dedi Mürvet Hanım. Tamam, dedik. Akşam gayınna, gaynata, amcan, ben gitdik. Reşat’ı da aldık yanımıza. İkisini de dinleyem, bakam dertleri neymiş, öğrenem dedik.
Girdik içeri, gelin hanım yok. Az sonra anası, “Gız Nimet!” deye ünnedi, o da geldi. Amcan, senin Reşat’dan ne şikâyetin var, anlatıve, dedi. Gelin anlatdı. Hiç evde durmuyomuş, işden geldi mi doğru gayfede alıyomuş soluğu. Geç vakıt gelince de cep telefonuyla oynayıp duruyomuş. Garısı evde ha varımış, ha yoğumuş. Dutamadım kendimi, Memet amcan gibi, dedim. Amcan öksürüverince densizlik etdiğimi anladım, susdum. Reşat hiçbi işin ucundan dutmuyomuş, her iş geline bakıyomuş. Ayağında döndürüyomuş garısını. Amcan da, evin gadını değil misin, tabii iş dutacan, demesin mi! Ben de, Reşat evin erkeği değil mi o neye iş dutmuyo, deyince, amcan çikin bi bakış atdı bana. Ayh! Şinci biz gavga edecez.
Reşat da, garısının çenesinden bıkmış. Ceyranlı radıyo gibi susmak bilmiyo, pilli olsa pili biter, diyo. Gocasının garşısından çemildiyomuş, altdan alıverim demiyomuş. Niye altdan alacakmış, kendini savunmasın mı, dedim. Amcan da, gördün işde Reşat, gadın milleti böyle hiç çeneleri durmaz, deyip Reşat’dan taraf olmasın mı! Neyse, uzatmayam. En sonunda anlaşıldı ki, bunların gavgaları, herkesin evinde olanlar gadar. Böyüdecek bi şey yok. Barışdırdık bunları, gucaklaşdırdık. Nimet’i aldık, çıkdık evden.
Eve gelince, benim her akşam gayfeye gitdiğimi söylemeye utanmadın mı? Dedi amcan. Madem gayfeye gitmek utanılacak bi şey gitme, dedim. Sen de benim çenemin hiç durmadığını söyledin, bu ayıp değil mi? Deyince benden basgın çıkdı. Bak işde gene çenen durmuyo bi sus, dedi. Susuverdim. Yarın, galdığım yerden devam edecem. Pes etmek yok! Gısacası, el âlemi barışdıram derken biz darılışdık. Madem ilacınız vardı, önce kendi kel gafanıza süreydiniz dersen, haklısın. Gıkımı çıkarmam. Suratlarımız bi garış, gitdik yatak odasına. Bi yorgan, bi yasdık bi de çarşaf alıp oturma odasına geldim. Onun goynunda yatmaycam bu gece. Söyündürdüm ışığı, sedire yatdım. Ohhh!
Sabah uyandım, gerinirken ayağıma bi şey dakıldı. Ah bi de bakdıysam, amcan ayakucumda yatıp duru sedirde. Yanıma gelmiş. Gızayım mı, sevineyim mi bilemedim. Mutfağa gitdim, gahvaltıyı hazırladım. Az sonra yanıma geldi. Usulca arkamdan sarılıverdi. Ben, sen olmayınca yanımda; ne yatakda ırahat edebilirim ne başga yerde, sen benim esgi ayakkabım gibisin, dedi. Esgi ayakkabı mı! Yazıklar olsun, esgi ayakgabıya gadar benzedecek bir şey bulamadın mı? Dedim. Adamda laf çok. Yeni ayakkabı ayağımızı sıkarmış. Ayakgabı eskiyince yumuşar, bollaşır, daha sonra da ayağımızın şeklini alırmış. Onun için insan, esgi ayakgabıda daha ırahat edermiş. Gız, doğru valla! Bu adam okusaymış, vali falan olurmuş. Vali garısı olmak da bana ne gadar yakışırdı. Neyse, samanlıkda yatıp da vezir üryası görmenin âlemi yok. Hadi hoşca gal sevgili günlüğüm.
Kamuran Esen