SAATİ Saati soruyorsanız Saat: 8:45’dir Zaman da aslında büyük bir boşluk gibidir Biz bir vakitler mavi gökyüzüne şöyle bir bakıyor, bu bir rüya mı...
DAĞLARIN SESİYDİK
Dağların sesiydik kar ile boran çevriliydi nefesler
Taş avlusu büyük hayatları olan toprak damlı kerpiç evlerin
Yokluğa gülüşleri çınlayan çocuklarıyla
Taş avlu sesimizle yankı bulurken
Yüreğimizi saran cümle dertlere inat düş kuran
Etrafı karlı ulu dağların
Yüksekte uçan kartallar şahinleri imrenirdi bize
İnmek isterlerdi düz ovalara yere
Erken inen akşamla karanlığa çalarken ortalık
Yıldızı bol göklere çizerdik düşlerimizi
Kırağı tutan küçük pervazlı buzlu camlardan
Beyazın esareti uzun sürse de tomurcuğa dururdu baharın aşkına
Tüm körpe dallarımız
Gelincik tarlalarında çiçeklenip
Envai çeşit kır çiçekleri ile karışırken direnmeye
Yeniden doğuşa yemin etmiş gözlerimizin derinliğindeki yarındık
Bir kurşun kalem yeterdi
Çizmek için ahvalimizi anlatırdı bizi yüreğimizin alevlerini
Küle dönen çocuk gülüşlerimizi
Tipiye tutulan masum düşlerin hüzünlü yüzleriydik
Dört yanımız duman
Erken tanışmışlığın izleri olacaktı en kuytuda
Keskin bir bıçak yarası gibi bir ömür hasretin koyu deltaları içimizde
Taş avluda çınlarken çocuk gülüşlerimiz
Dağların sesi olacaktık
Ayaz yemiş yalnızlığa bir ömür hükümlü…
Sevgi Erol Öçal