ORHAN DEĞİRMENCİ Postacının elime tutuşturduğu zarfa daldım gittim. Kapı aralıktı, öyle kalakalmıştım. Bir süre sonra kendime gelip kapıyı kapattım, içeri geçtim. Zarfın içini az...
TOPRAĞA CEMRE DÜŞMEDEN
Havalar azıcık güllük gülistanlık oldu diye, açılıp saçılmak mı gerekirdi hemen! Vakitsiz açılanın başına geleni hiç duymamıştı ya da eskilerin deneyimlerine kulak asmıyordu. İyi de ne kazandı!
Cemrenin toprağa düşüşünü beklemeden açtığı çiçekleri kar altında, ayaz kucağında…İninden zamansız ayrılan ayı görmüş müydü hiç? Göçmen kuşlardan da mı ibret almıyor? Kazmasının, küreğinin saplarından olmak istemeyen herkes; odununu, kömürünü hesaplı yakmıyor mu? Nisandan evvel gelen bahara güvenilemeyeceği doğruluğu denenmiş bilgidir. Boşuna değil her şeyin takvime bağlanışı.
Olağandışı olaylar tekdüzeliği renklendiren kaçamaklar olarak değerlendirilip hoşnutlukla karşılanmalı fakat kesinlikle onların peşlerinde sürüklenmemeli. Ocak ayında mayıs sıcağı gösteren derecelere aldanmamalı.
Geleceği vurgun yiyen ağaca mı acımalı, gün yüzü görmeden donan çiçeklerine mi yanmalı, bu yaz da ithal meyveler/le aldanacaklara mı üzülmeli? Aslında çoktan razıyız bir yılın kaybına! Aynı şeyin gelecek sene de tekrarlanacağıdır korkumuz! Çünkü bu ağaç, ihtiyatsızlığı alışkanlık edinmiştir…
“Oh olsun!” diyemezsiniz. Ağaç da bizim, çiçekleri de.
“Vur abalıya!”, o da uymadıysa şu nasıl: “Düşenin dostu olmaz!”
Hepsi tamam. Fakat ağacı aldatan havanın hiç mi suçu yok?
Ah şu ağaçta akıl, havada da insaf olsaydı…
Erdal Noyan