EYLÜL “Tamam, geliyorum.” diye kapattı telefonu. Vestiyerden mont geçirdi sırtına. Ne saçına baktı ne başına. Üstünde alelade bir kazak, altında mavi bir kot pantolon…...
TUZ AĞACI
kırık vazonun ışığı vuruyor, tenine
mevsim kışa hazırlanıyor yaprakları dökük ağaçların
geceleri uyumak için susuyorum hep
bakışlarımı kesiyor kuş sesleri
ve ben deliriyorum unutmak için seni
kuzey ormanlarından serin bir rüzgâr esiyor, göğsüme
tenim telaş içinde bekliyor çırılçıplak saf bir imge gibi
yalnızlıktan kafayı yiyor, sözcüklerin fısıltısı
rüyanın en güzel yerinde birileri gelip geçiyor
ve bölünüyor rüya: zamana yenilmek, ancak bir hücredir, ölümle
büyüyor çocukluğu : kendi sesinde
odalar daraltıyor evlerin ritm bozukluğu
bakmak yarınlara bir ısmarlamayla gülebiliyorum artık
böcekler, arıların ve karıncalar ve diğerlerin
insan dışında her şey çok mutlu
suya atıp seke seke yürüyen taşlar bile
bir tür yaşama kavgası, karmaşanın neon çağına
duyuşuk krizlerin intihar süslemesiyle,
puzzle
en çok kim öldürüyorsa, =eşittir ardışık sayılara=
yarayı emiyor, acı ve tuza çekiyorum karanlığı
mahcubiyetin günahıyla katılaşıyor ürkünç yüzüne
yabanıl bir dürttü gibi hissediyorum kendimi
ve yok sayıyor bizi aynalar: küf tutuyor element cıva
Yunus Karakoyun
