GURUR Bu direniş Benden değil Bir ayna’dan geliyor Acımasızca Benden olan her şeyi Bana karşı fırlatan Ayna Kırık, darmadağın Ancak yine de gerçeğimi Bir...
YAPRAKTAKİ GİZLİ SES
Sonbahar, yalnızca ağaçların suskunlaştığı bir mevsim değildir; o kâinatın nabzının yavaşladığı, toprağın derin bir iç çekişle yeniden kendine döndüğü, gökyüzünün mavisinin yitirmeye razı geldiği bir zamandır.
Rüzgârın kanatlarına yüklediği eski hatıralar, dallardan dökülen yapraklara gizli bir alfabe yazarken, insan da kendi kabuğuna çekilir, içsel vadilerine yürür, bazen suskun bir yokuşta nefes nefese kalır, bazen bir gölün kıyısında kendine ilk defa tanık olur. Ve işte o göl, tıpkı insanın kalbi gibi, yüzeyi durgun ama altında fırtına barındıran bir aynadır. Bu aynaya bakan yalnızca suretini değil, sakladığı geçmişi, unuttuğu çocukluğu, terk ettiği masumiyeti de görür. Çünkü sonbahar, sadece dışarıda değil, içeride de başlar. Ruhun yaprak dökümü olur. İnsan, kendine sorular sormaya başladığında başlar sonbahar. Her cevap, yeni bir sorunun toprağına düşen bir yaprak olur. Sararan her anı, biraz daha açığa çıkarır çıplak hakikati: yaşamın üstü örtülü bir unutkanlık, altı ise derin bir suskunluktur. Kimileri için bu mevsim, bir yorgunluktur belki. İçten içe bilenler için, bu zaman, evrenin iç sesinin en yüksek duyulduğu, her şeyin sessizce yeniden yazıldığı bir eşiktir. Göğün bulutla mühürlendiği, güneşin sarıya çaldığı rüzgârın artık konuşmadığı ama dinlettiği bir eşiğin kapısı.
İnsanlar bazen unutur: Doğa konuşmaz, doğa hatırlatır. O hatırlatma, bir ağacın kabuğunda, bir mantarın yosunla sarmaş dolaş olmuş gövdesinde, sararmış bir ceviz yaprağının damarlı yalnızlığında saklıdır. İnsan, şehrin ve telaşın gürültüsünden sıyrıldığında, ayakkabısının altına düşen ilk hışırtıyla anlar ki; ne kadar uzaklaşırsa uzaklaşsın, aslında kendi toprağına bağlı bir köktür. Sonbahar, köklerin sesini duyurur.
Bir zamanlar annesinin dizlerinde uyuyakalan çocuk, şimdi paslı bir bankta oturur ve sararan akasyaları seyreder. Gözleriyle değil, hatıralarıyla bakar; gözler çoğu zaman aldatır, ama hafıza, sonbaharda dürüstleşir. Artık kendine yalan söylemekten yorulmuştur insan; aynalar kadar suskun, sular kadar derin ve rüzgâr kadar eski bir gerçeğin tam ortasındadır. Öz, zamanla silinmez; sadece üstü örtülür. O örtü, yazın rehaveti, baharın hayali ve kışın örtbas eden beyazlığıyla doludur. Fakat sonbahar, her şeyi yeniden söküp savuran hakikatin mevsimidir. Gerçekler rüzgârla uçar; yalnız kalan sadece çıplak dallar değil insanın içidir.
Bir kadın, küçük bir kasabada, verandasında otururken çayı soğur, ama gözleri ufka dalar. O çaydan daha sıcak olan sadece içine bastırdığı kelimelerdir. Bir adam, yıllar sonra döndüğü köyünde eski bir kestane ağacının gölgesine oturur ve birden kendi sesini hatırlar, konuşmadığı, yazmadığı, söylemediği ama içinden hiç susmamış sesi.
Bazı mevsimler kelimeleri gereksiz kılar. Sonbahar, sessizliğin konuştuğu mevsimdir. Toprak yumuşar, ağaç kabuk verir, gökyüzü ağlamaya yanaşır. Her şey dışarıdan çürür gibi görünür aslında içeriden yeşermeye başlar. Bu çelişki, mevsimin büyüsüdür. İnsan da aynı çelişkinin içindedir: Yıkılır gibi yaparken inşa eder kendini. Unutur gibi yaparken hatırlar. Kaybediyor gibi görünürken bulur. En önemlisi; yalnızlaştıkça çoğalır. İşte o yüzden sonbahar yürüyüşü, sadece yaprakların üzerinde yürümek değildir. O yürüyüş, içe doğrudur. Gözlerden değil, göğüsten başlar. Her adım, bir geçmişin üzerinden geçer. Her rüzgâr, içten içe bir aynayı sallar. Ve sonunda insan, belki de ilk defa kendi içine düşer. Bazen yükselmek için yere çakılmak gerekir.
Kimi zaman bir sonbahar günü, insan kendini bir ağacın altında, başını gökyüzüne kaldırmış halde bulur. O gökyüzü ki, yazın mavi, kışın gri, ama sonbaharda tam da insanın içi gibidir: bulanık, yorgun ama dürüst. Her şey olduğu gibidir ve hiçbir şey gizlenmez. Doğa dökülürken, insan da kendi kabukları bırakır. İşte o an başlar yeniden doğmak. Öz, o zaman çıkar ortaya. Sade, gürültüsüz, parlak olmayan ama içten içe yanan bir şey gibi.
Bazıları buna ruh der, bazıları vicdan. Ama adı ne olursa olsun, sonbahar o kapıyı aralayan anahtardır. O kapıdan geçebilenler bilir: dışarıda her şey solarken, içeride bir ilkbahar başlar.
Bazı sessizlikler mevsim değildir, aynadır.
Arzu Candan Sürmen
