GURUR Bu direniş Benden değil Bir ayna’dan geliyor Acımasızca Benden olan her şeyi Bana karşı fırlatan Ayna Kırık, darmadağın Ancak yine de gerçeğimi Bir...
FAZLA VERİCİ OLMAK VE İSKAMBİL KÂĞIDI TEORİSİ
Bazen katıldığınız bir toplulukta konuşulanlara kulak kabartırsınız. İnsanların birini işaret ederek, “şu falanca var ya, çok fedakâr ve herkese iyilik yapmaya çalışır” dediğini duyarsınız. İlk bakışta bu kişiye gıpta edersiniz. Ancak, bu tespit ne kadar doğrudur acaba? Bazı insanların karakterinde öncü olmak vardır. Onlar adeta “iyilik meleğidir”. Her fırsatta akrabalarından başlayarak, çevresine faydalı olmaya çalışır. Bu vericilik onların yüreğine işlemiştir. Ama zaman geçer, yıllar yürür ve yaşlar ilerler. Bir bakarsınız ektiğiniz “tohumlar çiçeklenmiyor.” Aradığınız kişiler sizi aramıyor, zor zamanda yanında olduğunuz dostlar sizi ancak işi düştüğünde arıyor. Bu birikimler yıllar sonra kendinizi sorgulamayı getirecektir.
“Fazla fedakârlık, fazla vefasızlık getirir.”- Jose Mauro de Vasconcelos
İşte tam burada “İskambil Kâğıdı Teorisi” devreye girecektir. Anımsarsanız, çocukken veya gençken hepimiz iskambil kağıtlarını dikkatle dizerek “kule yapmaya” çalışmışızdır. Bu zor ve beceri isteyen oyunda kartları ev gibi dizerek yükseldikçe ve her yeni kart koydukça risk artar. Bir anda 3-4 kat yükseldiğiniz kuleniz çökebilir.
Aslında ilişkilerinizde de böylesiniz. İnsanlara her verici olduğunuzda risk alırsınız. Karşınızdakiler yaptıklarınızın karşılığını size vermeyi düşünmez. Onlar sizi kırmış, alttan almışsınızdır. Aramamış, affetmişsinizdir. Onlara hataları için bir kez olsun öfkelenmemiş veya uyarmamışsınızdır. Tüm bu fazla verdikleriniz yıllar boyu kule gibi birikmiştir. Gün gelir kule yıkılır ve hayal kırıklığı başlar. Aslında “Sevgi Kuleniz” yıkılmıştır.
Fazla verici olan insanlar, hayal kırıklığını daha çok kibirli ve egosu yüksek insanlarda yaşarlar. Bencil kişiler başkalarına iyilik yapmayı ve aramayı asla düşünmezler. Halbuki, her insan bir gün ölecektir ve geriye yalnızca yaptığı iyilikler kalacaktır. Roma imparatoru ve aynı zamanda filozof olan “Marcus Aurelius” Latince bir deyiş olan “Memento Mori/Öleceğini Hatırla” anlamına gelen bir sözü ara ara kulağına fısıldaması için birini görevlendirmiştir. 1
Bu vericilik aslında bizim toplumun ahlaki altyapısından geliyor, yani yüzyıllar öncesine dayanıyor. Kötü mü, tabii ki hayır. Ancak tek taraflı vermek giderek insanın kendisine zarar veriyor. Bir dosttan duymuştum, devamlı iletişimde bulunduğu arkadaşları için not defteri tutarak, onlara artı veya eksi notlar atıyormuş. İlişkilerini de buna göre devam ettiriyormuş. Ne kadar ilginç ve gerçekçi bir uygulama.
“Fazla fedakârlık kişinin kendi kul hakkına girmesidir.” – Farabi
Diğer taraftan Japon toplumunu incelersek bu konuda şaşırtıcı noktalar yakalıyoruz. 2002-2006 arası Tokyo Büyükelçiliği Ekonomi Müşavirliği yapmış olan Onur Ataoğlu, “Japon Yapmış” isimli kitabında bu kültürün ince noktalarını sergiliyor. İş hayatında, bir Japon çalışan şirketine sonsuz sadakatle bağlıdır. Bilir ki, anormal hata yapmadıkça işveren kendisini işten çıkarmayacaktır. Bu karşılıklı denge öylesine güzel kurulmuştur ki, işçi veya memur çalışan bazen gece geç vakit fabrikaya/ofise gelip yarına hazırlık bile yapar. Bu abartılı ama güzel sadakat, işveren tarafında da vefa bulur. Tarafların emek vererek yükselttikleri “Sevgi Kulesi” risk almaz ve yıkılmadan devam eder.2
Yaşamımızda hayal kırıklığına uğramamak için sevdiklerimiz (bireysel veya iş hayatı) bile olsa, fedakârlığımızı karşılıklı denge esasına göre yürütmek yerinde olacaktır. Eskiler bu konuda güzel söylemiş: “Almadan vermek Allah’a mahsustur”
Fazıl Alasya
Kaynakça
1) Halaç Bünyamin “Bir Umut Var” İkinci Adam Yayınlar- 2022- S.77
2) Ataoğlu Onur “Japon Yapmış” Çınar Yayınları -2010- S.100-105
