Ümit kitap okumayı çok severdi. Kendi kendine eğlenir ve kitap okurdu. Sandalyesinde mutluydu. Diğer insanlardan ne farkı vardı ki? Bir gün şöyle dedi: -Anneciğim...
Bir yokmuş, bir varmış. Bu iş nasıl olur anlamazmış. Bugün kral, yarın hokkabaz çokmuş. Canlılarda bin bir naz. Niyazsa; çok az. Sıkıldık mı dünyadan? Biraz da kaçarız masallar diyarına. Zaman girer belki kalbura. Develer tellaklık da yapar hamamda. Babam berber olmak istemez. Adamların saçlarını bir türlü kesemez. Devir aldım dükkân anahtarını. Hiç kesmedim müşterilerin kulağını. Oturttum babamı beşiğe, salladım bir ileriye bir geriye. Büyükçe dağlarda yeşillikler çokmuş. Ova da karıncalar da padişahlık kurmuş. Tüm hayvanlar bu durumdan rahatsız olmuş. Karınca bir kara oğlan doğurmuş. Usulca büyümüş o da kral olmuş. Babası da evvelden böyle yapmış. Karıncanın bir kötü huyu varmış. Hayvanlara şaka yapmayı marifet sayarmış.
Kara gecede, kara taşa mutlaka yapmak için bir şaka; kaçmış sarayından bir çırpıda. Ne yaptıysa boşa, taş aldırmamış ne karıncaya ne krala. Karıncanın çokça sıkılmış canı. Böylelikle terk etmiş kara taşı…
Dolanmış ova da usulca bakmış yakında bir eşek uyumada. Kendi krallığını kurmak istiyormuş aslında. Karınca kararında kaçmış eşeğin kulağına usulca. Eşek uzunca anırmış. Karınca bu duruma hiç aldırmamış gülmekten de fena halde katılmış. Eşek bu duruma kayıtsız kalamamış kâbus görüyorum sanmış, yanıldığını çok geçmeden anlamış. Zavallı eşek tepinmiş, hoplamış. Bu işe çare aramış bulamamış. Buralarda kötü şakalarıyla meşhur olan karıncaya yalvarmış;
“Ben zavallı bir eşeğim. Karnım doysun yeter derim. Nedir benden isteğin?”
Karınca, uzanmış boylu boyunca. Elini koymuş bir de kulağın kıllarına. Çevirip duruyormuş bir sağa bir sola, bir de cevap vermiş ukalaca;
“Bu kulak benim yazlık evim, istediğim gibi gider gelirim.” Eşek cevap vermiş:
”Peki, kralım ben sana layık bir hediye vereceğim. Kuyruğumun hemen altına beklersen söyleyeceğim.” Karınca şaşırmış, kulaktan doğrulup zavallı eşeğin burnundan çıkmış. Karınca söylenen yere ulaşmış. İçi bir pınar olup coşmuş. “Şakanın ödülünü almak lazım ne de olsa.” demiş. Eşek seslenmiş.
“Hazır mısın kralım?” demiş.
Karınca, ottan bir parçayı taç yapmış başına. Gerinerek durmuş ayakta gururla. “Evet, şimdi hazırım gönder hediyeyi alıp kaçayım.”
Eşek bir kere anırmış. Şimdi, o da kendi krallığını yaşayacakmış. Bir kaç kere kuyruğunu sallamış. Bağırsaklarındaki tüm pislikleri karıncanın üstüne yollamış. Eşek, gökyüzüne doğru süzülen dağlara bakmış, karıncaya dönüp bilgece bir ders vermiş; “Alçacık dağlara kar yağsa kış değil mi, kişi kendi halini bilse hoş değil mi?
Gülçin Granit