ÖLÜM VE DOĞUM GÜNÜ Bir çukur açıyorum yıllardır. Kazıyorum derine, magmaya yakın en dibe. Çabalıyorum, yoruluyorum, ağlıyorum. Gözlerim şiş, acı dolu uyanıyorum. Öyle bir...
Üstüm başım toz içinde içeri girerken annemin azarından biraz korkmuştum. Ama nasıl da yenmiştim diğerlerini misket oyununda, nasıl da gururluydum. Cam misketlerimin en kıymetlisi içinde mavi ve turuncu renk geçişlerinin olduğu ağabeyimin de küçükken arkadaşlarını açık ara farkla yendiği, benim taktığım isimle ‘Turmavi’ idi. İlk bilyelerimi bizim evin bir sokak arkasındaki Ata Bakkaliyesi’nden alıp eve döndükten sonra cam misketleri inceliyordum, ne kadar da güzellerdi. Kiminin içinde renkler vardı. Gökyüzü, çiçekler, portakal, çimenler misketteki renkler bana bunları anımsatıyordu. Ağabeyim bana baktı ve heyecanla odamıza gitti. Çekmece açıp kapıyordu, bir şeyler arıyordu belli ki.
Sonra yanıma geldi. “Bak bu benim cam misketimdi, eskiden mahalledeki tüm çocukları bununla yenerdim. Şimdi nasıl da ilgiyle baktığını gördüm. Al bu misketim artık senin olsun.” dedi.
Dikkatle inceledim. Bu kadar güzelini görmemiştim. Mavi ve turuncu geçişleri çok güzeldi. Deniz, gökyüzü, turunç bunları anımsatıyordu, yazı anımsatıyordu. Buna Turmavi ismini verdim. Artık misket oyununda son hamlelerde Turmavi yardımıma yetişecekti.
Mutfaktan mis gibi buğday çorbası kokusu geliyordu. Annem türkü mırıldanarak mutfakta yemek telaşına girmişti. Artık babamın fabrikadan gelme zamanıydı. Artık yer sofrası için kullandığımız tahtayı getirme vakti de gelmişti. Evde bu görev benimdi. Kapının arkasındaki tahtayı alıp ayaklarını dört tarafa açarak sofra bezinin üzerine yerleştirdim. Bu her akşam başarıyla gerçekleştirdiğim bir görevdi.
Ağabeyim ekmeği ve buğday çorbasını yer soframıza getirdi. Annem çorbanın yanında tavuk pişirmişti. Kapı çaldı, babam elinde poşetler ile içeriye girdi, yorgun görünüyordu. Ağabeyimle bana en sevdiğim gofretten almıştı. Yemek yendikten sonra ağabeyim ve babam sofrayı toplamak için anneme yardımcı oldu. Ben ise tahtayı tekrar, kapı arkasına götürdüm.
Kapı arkaları bizim evde oldukça gizemliydi. Evin en önemli eşyaları kapı arkasına saklanırdı. Tahta sofra salondaki kapı arkasındaydı, halılar yatak odasında kapı arkasındaydı, ütü masası ağabeyim ve benim birlikte kaldığımız odamızdaki kapı arkasındaydı. Evde ağabeyimle saklambaç oynarken kimse kapı arkasına bakmazdı. Çünkü bilirdik ki kapı arkaları her zaman doluydu. Her zamanki görevimi yerine getirip evin kıymetli eşyası olan sofra tahtasını kapı arkasına koyarken, cam misketimi de bu değerli mağaraya saklamayı düşündüm. Taze demlenmiş çayı sobanın üzerine koydu annem. Ağabeyim bardaklara doldurmaya başladı, benim bardağıma biraz çay, biraz sıcak su, biraz da soğuk su ekledi.
İnsanlar nasıl bu kadar sıcak çayı iki, üç yudumda içebiliyorlardı? Çayın demlikten bardağa süzülüşü köyde arkadaşlarla yanında oyun oynadığımız çayın akışı ile aynıydı. Bence bu nedenle her ikisine de aynı adı vermişlerdi. Ağabeyime neden dereye çay dediğimizi sordum. O da çay’ın bir başka akarsuya, denize, göle dökülen suya verilen isim olduğunu söyledi. Ben de ağabeyime bu akarsu benzeri suya neden çay dediklerini anlattım, çaydanlıkla bağlantısından bahsettim. Bu benzetmem annem, babam ve ağabeyimi gülümsetti. Daha sonra yatağıma gittim. Uyurken yarın Turmavi’yi görünce arkadaşlarımın vereceği tepkiyi merak ederek mutlu uyudum.
Sabah hızla kahvaltımı yapıp, kapı arkasına sakladığım Turmavi’yi şortumun cebine koyarak evden çıktım. Önce Hasan’ın kapısını çaldım, sonra Ahmetler ’in. İkisini de yanıma alıp köy kahvesi yanındaki söğüt ağacının altına götürdüm. Ağacın altına oturduk sol cebimdeki Turmavi’yi ve diğer cebimdeki cam misketlerimi çıkardım. Hasan gözlerini kocaman açarak bu çok güzel dedi, eline aldı, evirdi çevirdi. Sonra oynamaya başladık. Turmavi bana uğurlu gelmişti. Hep kazanıyordum. Misketi Ahmet’e verdim o da oynadı. Bu sefer o kazanmaya başladı. Bir şey vardı Turmavi’ de. Hasan da oynamak istedi o da kazandı. Bizi gören diğer çocuklarda etrafımızda toplantı, herkes Turmavi’nin uğuruna inanmıştı. Annem öğle yemeğinde bize ekmek arası köfte hazırlamıştı. Eve uğrayıp köftelerimizi alıp, söğüt ağacının altında yemeye koyulduk. Acıkmıştık. Daha sonra tekrar oynamaya devam ettik. Herkes Turmavi ile oynamak istiyordu. Onunla her oynayan kazanıyordu. Çok keyifliydik. Eve gidince ağabeyime sarıldım, teşekkür ettim. Ona Turmavi’nin marifetlerini onun sayesinde nasıl da eğlendiğimizi anlattım. Turmavi’yi evimizin gizli mağarası olan kapı arkasına koydum. Ertesi gün tekrar oynamak için can atıyordum. Heyecandan gece uyuyamadım. Sabah kahvaltı sofrasında yerimde duramıyordum hemen Ahmet ve Hasan ‘ ın yanına gitmek istiyordum. Annemi üzmemek için sütümü içtim, yumurtamı yedim ve gizli mağaramdan Turmavi’yi alarak yola koyuldum. Önce Hasanlara uğradım sonra Ahmetlere. Hep birlikte söğüt ağacının altına gittik. Diğer çocuklar da ordaydı.
Çok keyifli bir gün bizi bekliyordu. Oynamaya başladık. Turmavi sırayla herkesin elinde geziyordu. Turmavi’yi eline alan herkes oyunu kazanıyordu. Sıra Hasandaydı. Hasan Turmavi ile diğer bilyeleri dağıtacaktı ki Turmavi başka yöne saptı. Köy kahvesinden yokuş aşağıya doğru ilerlemeye başladı. Bütün çocuklar onun peşinden koşturmaya başladık. Turmavi yokuş aşağı ilerlemenin etkisiyle hızlandıkça hızlandı. En son çayın kenarına doğru ilerleyip kendini boşluktan çay a bıraktı. Bütün çocuklar şaşkın bakışlarla kalakalmıştık. Turmavi çay’ın akıntısıyla hızla ilerliyordu. Çayın kenarında koşturuyorduk. Turmavi’ye yetişmeye çalışıyorduk. Hasan eline aldığı çalıyla Turmavi’yi durdurmaya çalıştı. Yapamadı Turmavi kaçmayı başardı. En sonunda onu kaybettik. Herkes umutsuzca çayın akışına dalıp gitmişti. Hepimiz mutsuzduk. Hiçbir misket Turmavi gibi güzel gelmiyordu. Oyunumuzun keyfi kaçmıştı. Herkes eve dağılmıştı.
Yatağıma uzandım, çok üzgündüm. Tüm arkadaşlarım üzülmüştü. Bir daha Turmavi gibisini nereden bulacaktım. Annem yemeğe çağırdı, yemek yemek istemiyordum. Annem çok üzüldü, yanıma geldi. “Neyin var oğlum? Arkadaşlarınla kavga mı ettin? “dedi. Turmavi’yi kaybettim dedim. Annem güldü, Turmavi den bizde bir sürü var oğlum üzülmene gerek yok, gel benimle dedi. Ne olduğunu anlamadan annemle kilere gittik. Annem biraz dolabı kurcaladı. Daha sonra eski metal bir kutu buldu. Kutuyu bana verdi, bak burada bir sürü güzel bilye var. Hepsi Turmavi’nin tıpkısının aynısıydı. Çok sevindim bunu herkese dağıtacaktım. Herkesin bir Turmavisi vardı artık. Arkadaşlarımla yine eskisi gibi keyifli oyunlar oynamaya devam edecektik.
Akşam durumu ağebeyime anlattım. Gülümsedi. Bütün bilyeler aynıdır, içinden bir tanesini kendine yakın hissetmen seni oyunu kazanacağına inandırmış o yüzden de oyuna yoğunlaşıp, kazanmışsın. Yarın git dene ve gör. Arkadaşlarına Turmavi’yi buldum de yeniden oynamaya başlayın. “Durum farklı olacak mı görelim” dedi. Ağabeyimin söylediklerine önce bir anlam veremedim. Nasıl olurdu ki bu, bence Turmavi da farklı bir şey vardı. Yarın deneyecektim. Arkadaşlarıma Turmavi’yi bulduğumu söyleyip, oyun sonrasında da durumun gerçek yüzünü anlatacaktım. Biraz moralim yerine gelmişti. Yemeyi yedikten sonra ranzanın üst katındaki yatağıma çıkıp bilyelerimi incelemeye başladım. Çok güzellerdi. Yarın neler olacağını merak ediyordum. Oyunu hayal ederken gözlerim kapanmaya başladı. Sabah yine heyecanla uyandım. Ahmet ve Hasan’ı evden aldım. Elimde annemin verdiği Turmavilerden biri ile söğüt ağacı altına geldik. Ahmet ve Hasan Turmavi’yi görünce çok şaşırdılar. Nereden nasıl bulduğumu sordular. Herkes eve gittikten sonra ben çayın kenarında onu aradım, iki taşın arasına sıkışmıştı aldım dedim. Çok mutlu oldular. Oyun oynayacaktık ama etrafta diğer çocuklar yoktu.
Turmavi kaybolunca kimse oynamaya gelmemişti. Hasan arkadaşları çağırmak için koştu. Bizde Ahmet ile peşinden gittik. Tek tek kapıları çalarak Turmavi’nin bulunduğunu, oyunun başlayacağını söyledik.
Ayşe’nin, Emre’nin, Tülin’in, Selim’in kapılarını tek tek çaldık. Sonunda hepimiz söğüt ağacının altındaydık. Keyifle ‘sözde Turmavi’ ye bakıyorduk. Bu ağabeyimle benim küçük sırrımızdı. Oyun başladı. Turmavi’nin benzerini eline alan kazanıyordu. Herkes yine keyifliydi. Saatlerce oynadık. Ağabeyim haklıydı. Turmavi’nin bulunması herkesin keyfini yerine getirmişti.
Akşam herkes dağılmaya yakın tüm arkadaşlarımı topladım ve annemin verdiği metal kutuyu çıkardım. Kutuyu açınca, içinde bir turmavi’nin olduğu misketleri görünce herkes çok şaşırdı. Turmavileri arkadaşlarıma birer birer dağıttım. Durumu bütün gerçekliği ile anlattım, ağabeyimin söylediklerini de anlattım. Herkese çok akıllıca geldi. Artık herkeste Turmavi vardı. Herkes aynı motivasyon ile aynı keyif ile oynamaya devam edecekti. Akşam keyifle evlerimize dağıldık.
Burcu Yalçınsoy