KARA VAGON İkindi güneşinin bulutların arkasına saklanıp, gökyüzünün kızıllığı solmaya yüz tuttuğu saatlerde fabrikanın düdüğü çalmaya başlardı. Kuşlar kanatlarını çırparak havalanır, fabrikadan çıkan insanlar...
Otobüs hızla yol alıyor. An onu kovalıyor sanki… Ya da an’a mı yetişiyor? Neyse ne… Sinirliyim… Bildiğim bu! Nasıl evden çıktım hatırlamıyorum. Sadece telefonuma gelen mesajı hatırlıyorum.
“Acil bir toplantı var ve hepiniz holdinge geliyorsunuz.”
Bugün bayram yahu, bayram! Bırakın da dinlenelim değil mi? Çocuklarımızla olalım. Verdiğim sözler havada kaldı… Çocuklarım ardımda…
Holdinge varınca bir durak kala iniyorum. “Otobüs gelmedi…” derim. “Asansör gecikti.” vs. vs. Aklımdan geçenleri yakıştıramayıp kendime hemen vazgeçiyorum onu çelmeye çalışan fikirlerden. Yatıştırır ruhumu -belki- biraz temiz(?) hava.
Kapıda güvenlik görevlisi dönüp duruyor bir yandan diğer yana. Zoraki gülümsüyor beni görünce. Ben de ona. Hızlı adımlarla çıkıyorum basamakları. Gören de patronu paylayacağımı sanır. “Kendine gel!” diyorum kendime.
Toplantı odasına varınca bir süre önce toplantıya başladıklarını görüyorum. Zorunlu –zoraki- gülümsemelerle sandalyeye oturuyorum. Yönetim kurulu başkanımız konuşuyor. Misafir gibi hissediyorum. Gittikçe sesi daha derine akıyor sanki. Serçe parmağımla kulaklarımı açmaya çalışıyorum. Yok olmuyor! Beynim karıncalanıyor. Sanki su altındayım. Kulaklarıma tuğlalar örülmüş. Duyamıyorum. Ağız okuma yöntemi kullansam sırtı dönük. Arkadaşların notlarına bakıyorum kopya çeken öğrenciler gibi. Tuhaf tuhaf bana bakıyorlar. Biter mi… Ben bitmeden.
Fikrim soruluyor olsa gerek. Bakmaya devam ediyorlar. Yuvarlak cümlelerle bir şeyler geveliyorum. Memnuniyetsiz bakışlar… Sesimi duyamazken ben, beni duydular mı acaba? Tansiyonu suçluyorum. Kaygıyı, dün ağzımı yaka yaka içtiğim kahveyi bile…
“İstifa ediyorum!” demek için konuşayım diyorum son bir gayret. Çocuklarım beliriyor önümde. Beklentileri de… Gülümsüyorum yüzlerine. Üzülüyorum halime. Bıkkınlığıma… Bakıyorum önüme…
Hayalleri çit çekiyor kararım ile arama. Bugün bayram mı?
Üç beş saat mi oldu bilmiyorum. Zamanı saymıyorum artık. Motivasyonum azalalı yıllar oldu. Tükenmişlik sendromu duymuştum. Acaba o muyum?
Kabullenişim diğer kapıların kapanmasıyla başladı. Saçlarıma düşen aklarla tekrar hatırladım unuttuklarımı. Birileri yol alırken ben yaşlanıyordum.
Bitti mi? Toplanıyorlar. Bende topluyorum önümdekileri. Aheste aheste iniyorum merdivenleri. Baştan aşağı süzüyorum koridorları. Holdingin kapısında yere çöküyorum. Ayaktayım oysa. Etrafıma bakıyorum. Herkeste bir koşuşturma.
İstediğim bu değil. Değil!
Kara gözlüğümü takıp, boynumdaki fuları başıma bağlıyorum. Pardösümün yakasını kaldırıyorum. Parmak uçlarıma basarak uzaklaşıyorum. Bir daha dönmemek üzere…
Ahvalim mi? Sudan çıkmış karınca…
İlknur Kaya