Ruhunun bedeninden yaşlı olduğunu haykıran bal rengi gözlerine takıldım kaldım, kıştan kalma is kokulu bir günün sabahında… Masum gelinciğin yaprağındaki çiy tanesi kadar yalnız ve sessizdi....
Küflü, beyazımsı sabah ayazından kalma, soğuk ve kuru bir hava. Yanakları, kulakları kızartacak kadar. Olsun. Sevdiği ile bulaşacağı her gün güzeldi. Hazırlandı. Hep...
Susuşların birbirine eklendiği vakitlerin nihayetinde; sarmaşık güllerle kaplı misafir kabul salonuna açılan mermer verandadan yükselen gevrek kahkahalara kulak kabarttım. İki kupa…Pas…İki maça…Sanzatü…Briç oynayan grup,...
Bu kaynayan yalnızlık bizim mi? Cellâdına gülümseyen toprak Bu bacaklarından dünya’ya asılan güzeller Benim fukaralaşan kimliğimi aydınlatıyor Açılan okulların telaşıyla hayata tutunmakta cici...
Güvenilir belki korkusundan yüksek yapılara Midelerin ısrarına yol açar mahkûm yalvarışlar Seslenmeseydim keşke Vicdanıma dağın küskünlüğü açıktı çabucak Çoğalırdı yollar umutsuzluğu tutuşturup Baktı...
Bu sene kış çok çetin geçmiş, aralıksız yağan kar yüksekliği yer yer bir metreye ulaşıp İstanbul trafiğini altüst etmişti. Cilalanmış buz katmanları yüzünden...
Basamak sokağından şirinlerinin öncüsü Nisanur’un sevimliliği, tatlılığı umutlara tesellidir. Arkadaşları olan Ayşegül, Nazlı, Ervanur ve Songül onu çok severlerdi. Her gün oyunlar oynayıp...
Kış uzun sürmüş ilkyazın oynak havasına hasret kalmıştık. Nisan, mayıs yağmurlarıyla yıkanan bitek topraklardan katmerlenerek fışkıran bereketle uzaktan olgunlaşmış siğil gibi gözüken tomurcuklar...
Martıların çocuksu haykırışları, engin mavi denizlerin derinliği, en güzel dudakların döktüğü en güzel şarkılar bitti… Başucumdaki sehpada bir canavarın saldırgan yeşil gözlerini...
Kendimi bildim bileli, tarihlerle başım derttedir, iyi ya da kötü iz bırakmış her tarih, istemesem de aklıma kazınır, bazen unutur gibi olsam...