Bir İstanbul rüzgârı esmekte dar sokakta Hüzünler pencerede dertler arka sokakta Başucumda bekleyen karabasan kâbusu Şeytanın süngüsü mü köşelerde, bucakta? Eskilere götürür her yağmurun...
Foto muhabiri Kemal yazı işlerindeki odanın kapısından içeri girdiğinde, Pınar, internette çiçeklerin diliyle ilgili bir araştırma yapıyordu. “Beyaz gül sadakat, kırmızı gül aşk, sarı...
Nice zamandır kuşlar gökyüzünde iken ben hep yeryüzünde idim. Onlar aşağıdaki dünyayı gözlerken ben yukarıya bakar onlara ait olan masmavi gökyüzünü izlerdim. Sadece kuşları...
Çayımız bitince anne ve babalarımız bizi baş başa bıraktılar. Babam ayrılırken “ Haydi oğlum, göreyim seni !” dedi. Ben de arkasından şöyle fısıldadım: “Onu...
Mutsuzluk insanı içine çeken kör bir kuyu gibi… Üzüntünün üstüne biriken hayal kırıklıkları da eklenince dibi görmek kaçınılmaz oluyor. İşin daha kötüsü kaçasın varsa...
Kızıl saçlı kadın masaya bıraktı hazanları Gün gülümserken sevda sözleri ağırdı Çiçek renkli gülüşlerden ödünç aldı yalnızlığı Gitarıyla serin saatlerden melodiler çaldı Gezindi...
Yağmurlu caddenin ve hüzünlü sokağın isteklerine uygun bir gündü. Cenaze aracı, defin edilecek kişinin bulunduğu apartmanın önüne geri geri yanaştı, sol arka tekeri dışında...
“Recep usta, tuzluk tasarımı nasıl gidiyor?”diye sorulduğunda adamın morali bozuldu. Belli etmedi. Tuz fabrikası, lokanta zinciriyle anlaşmış, siparişleri artmıştı. Himalaya’dan gelen kaya tuzu büyük...
Deprem yaşamışım, Umutlarım hedef tahtası, Kurşun yarası düşlerim! Ölüm Demokles’ in kılıcı, Tepemde gel-gitler, Duygularım harman yeri, Göçebe miymiş yüreğimdeki aşk? İçimdeki boşlukta Şafağı...
Cemrelerin sıcaklığıyla uykudan uyanan tabiat ana, rahmetin bereketiyle rengârenk giysilerini giymiş görücüye çıkmıştı. Renklerinin sarmaş dolaş olduğu, bayram coşkusunun yaşandığı kırlar, ovalar cennet rengine...