0

 

Anıt durağını biraz geçmişti ki, iki sene önce zaman zaman görüp beğendiği Yasemin ile bir an göz göze geldi. Kendine eş adayı olarak benimsediğini hayal ederdi. Bir vakit komşunun birini sokakta ayaküstü konuşurken görmüş,  kulak misafiri olmuştu.

– Evet evet güzel kız ama nişanları attı.

– Hayırdır abla!

– Bilmem anlaşamamışlar.

Duyduğuna sevinse mi üzülse mi bilemedi Burak. Kendi ailesine göre aşırı muhafazakârdı, Yasemin’in ailesi, Burak böyle şeyleri pek anlamazdı. Yasemin de mercimek güzelliği vardı. Pürüzsüz ve günahsız bir yüzün gözleri de o derece etkileyiciydi, dudağının yanına bir hokka mürekkep damlatılıp kurumuş gibiydi.

Yokuş aşağı inerken, elinde hediye paketine benzettiği Yasemin’in yeni doğan çocuğuydu.  Açık turkuaz renginde sarıp sarmalanan hassas bir nesneye benzettiği onun canından bir candı. Soğuk bir suyla haşlandı Burak, nasıl olurdu. Kaderin üstünde daha kaç kader vardı.  Ne zaman mutlu olacaktı, sevmek istedikleri, olabilir düşüncesiyle baktıkları hep evlenmişti. Sonu gelmez bir bekleyiş içindeydi. Yasemin de bir an olsun başını kaldırıp Burak’a baktı. Ne görsün, hiç! Yasemin Burak’ı mahalleden, dedesinin Burak’a komşu olmasından bilirdi, belki biraz da annesi Nursen teyze bahsetmişti.

Nursen teyzenin de bir örf adet gibi garip bir takıntısı vardı. Ne zaman Burak’ı görse kızına beğeniyormuşçasına dikkatle süzerdi. Burak havaya girmezdi, alçak gönüllüydü, merhametliydi. Geçenlerde bir arkadaşının anlattığı bir olayı anımsamıştı. Adam deli olmuş. “Neden olmuş nasıl olmuş”, diye içinden geçen bir konuşmaya dâhil olmuştu.

Bir insanın deli olması için aşırı duyarlı olması gerekir. Her şeyi düşünen, sorgulayan kafaya takan adam deli olur. Hem delilik merhamet ister. Rahat adamın ulaşacağı bir mertebe değildir delilik… “İyi bir şeymiş gibi düşünmeye çalıştı”.

Yasemin, deliyi ne kadar idare edebilirdi! Göğsünden hiç kelimesi çıktı. Tuhaf ki bu dünya da delilerin kıymeti bilinmiyor, en azından zarar verecekleri raddeye gelmeden… Oysa çoğu deli aklı başındaki insandan daha zararsız ve sevimlidir.

Burak, deli özelliklerine yakın bir haldeydi, ama normal gözükürdü. Pek konuşmayı sevmezdi, oysa Yasemin de çıksa karşısına yine susacaktı. Susmakta ki kerameti kavramış olacak ki, onun konuşması için dalga geçenlere en okkalı tebessümünü bir keramet susuşuyla cevap verirdi.

Yasemin, mutlu muydu, yüzünde o rengi pek görememişti. Fakat Yasemin muhafazakârdı.  Mutluluğunu göstermemesi normaldi, donuk bir yüzü vardı. Bir kavgayı toparlayıp çıkmış gibiydi evden, Yasemin. Burak eşini merak etmişti. Görücü usulünün ağırlıkla olduğu muhafazakâr aileler de dış güzellikten çok iç güzelliğinin üzerinde dururlardı. Muhtemelen ilk seçenek “efendi” olmalı diye içinden geçirdi. Efendilik, efelikten önemlidir. Efenin efendiliği pek tanıdığı yoktur da efendilik efeye de hakikati gösterirdi.

“Hayırlısı olsun demekten başka sözümüz yok” dedi Burak. Bu böyle olmalıydı. En azından dua edersek duaya layık oluruz niyetiyle öfkesini, dünya hırsını törpülemeye çalışıyordu. Kolay olmasa da bunu gerektirirdi.

Yolu bitirdiğinde sokağa döndü, bir küme halindeki çocuklara selam verip konuştu. Cebini yokladı, avucuna gelen tüm bozuklukları çocuklara verdi. Rabbinin rızasında erimek için.

 

Ali İhsan Tarman

 

 

 

 

Leave a Comment

İlgili İçerikler