SAATİ Saati soruyorsanız Saat: 8:45’dir Zaman da aslında büyük bir boşluk gibidir Biz bir vakitler mavi gökyüzüne şöyle bir bakıyor, bu bir rüya mı...
Toprağına âşık ve
İnsanın içindeki insanlığa inanan
Güzel bir insan,
Karanlık bir gecede aydınlık yarın(lar)a
İnanırcasına etrafına bakındı.
Kuzey soğuktu, güney sımsıcak.
Batının ufuklarında, altın kâseler içinde
Efsunlu bir ışık gördü.
Işık, güzel insanı çağırıyordu.
Güzel insan yürüdü dere tepe demeden.
Tek amacı ışığa varmaktı.
Ve sonunda ışığa kavuştu.
Işık güzel bir rakkasenin elindeydi.
Rakkasenin yoktu dünyada eşi benzeri.
Vuruldu güzel insan rakkaseye.
Gecenin en karanlık vaktinde.
Güzel insan, meşhur ışığın altında rakkase ile
O gün güneşin doğuşunu fark etmedi bile.
Rakkase cömertti, ışığı titrek…
Güneşten habersiz yıllar yıllar süren
Yalancı bir bahar yaşadılar rakkase ile güzel insan.
Güzel insan ışığa kavuşmuştu.
Ama artık kendini tanımıyordu.
Güzel insanın güzelliği gitmişti sanki.
Rakkase ışık karşılığında,
Gücünü almış gibiydi güzel insanın.
Güzel insan unutmuştu anasını ve kardeşlerini.
Onlar artık çok gerideydi.
Hem -zaten- onlar karanlıkta değil miydi?
Güzel insan, Leyla’ya kavuşmuştu.
Ama anasını ve kardeşlerini kaybetmişti.
Rakkase, onu meşhur ışığın yalancı aydınlığına alıştırmıştı.
Ve güzel insanın aklını çelmişti.
Güzel insan artık görmüyordu önünü bile.
Gözleri olmasına rağmen.
Güzel insan gün gün eriyordu.
En uzun bir gecede binip geldiği atı,
Eğilip kulağına:
“Bir zamanlar güzel ve yiğit bir insan vardı,
Vatanı yeşil, anası sağdı.” dedi.
Güzel insanın aklı çelinmişti
Ama kanı asildi.
O –en karanlık bir gecede- doğuya bakmayı unutmuştu.
Meşhur ışığın altında, rakkasenin koynunda
Doğuya yöneldi güzel insan.
Güneş ufuktan doğuyordu, sabah olmuştu.
Bir güneşe baktı, bir meşhur ışığa.
Meşhur ışık kaybolmuştu güneş doğunca.
Rakkasenin de kalmamıştı eski güzelliği yüzünde.
Güzel insan -güneşle birlikte- bir daha doğmuştu.
Artık gerçek ışığı bulmuştu.
Zeki Aciş